Tarihsel arka plandan günümüze 'Kadın Kurtuluş İdeolojisi' 2025-09-08 09:07:20     Öznur Değer   WAN - Tarihsel arka plan ışığında “Kadın Kurtuluş İdeolojisi” İnanna’nın Enki’den, Tiamat’ın Marduk’tan ve modern Tanrıça Zilan’ın erkek-devletten tarihsel öcünü tanımlar ve yeniden inşa edilen kadın kimliğiyle kadının özgürlüğe kavuşmasını özetler. Yani “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”, yeniden doğuş ile özgür kadın kimliğini tasvirler.    Fransız yazar ve feminist filozof Simone de Beauvoir’in “Kadın doğulmaz kadın olunur” sözü, cins olmanın ötesinde kimliksel “kadın”lığı özetliyor. Mitolojiden tarihe, dinden siyasete ve yaşamın her alanında eril kodlarla şekillenen “kadın”, bugün yüzyıllar süren mücadelesiyle ve sonucunda inşa edilen devrimlerle yeniden şekilleniyor.   Feminizme ve kadın mücadelesine yeni bir soluk kazandıran ve aynı zamanda yeni bir perspektife kapı aralayan “Kadın doğulmaz kadın olunur” teoremi ile yeni tanımlamalar yapılıyor. Bu teori bir söz olmanın ötesinde mitsel bir realiteyi de gözler önüne seriyor. Simone’nin kadın mücadelesinde çağır açan bu sözü, bir kimlik yaratımı olarak özetlemek mümkünken, yine bu söz ile kadınlara nasıl bir miras bırakmak istediğine odaklanmakta fayda var.    Evrendeki ilk kavga cinsler arası kavga    İnsanlığın var oluşundan bu yana evrende, “kadın” ve “erkek” olmak üzere iki cins bulunuyor. Tarihteki ilk kavga da bu iki cins arasında yaşanmış olup günümüze kadar devam etmektedir. Lilith-Adem-Havva üçlüsünden Tiamat ile Marduk’a, Enki ile İnanna’dan 5 bin yıllık eril kodlarla mücadele eden “jin, jiyan, azadi” öncülerine kadar süregelen bu kavga, iki cinsin kendini yeniden yaratmasını da konu alıyor.        Çalınan 104 ME ile ahlaki politik toplum hedef alındı   Tarihteki ilk hırsızlık olayı olarak da yorumlanabilecek Tanrı Enki’nin Tanrıça İnanna’dan çaldığı 104 ME, asırlar süren cins mücadelesinin, toplumsal cinsiyet kodlarının ve tarihsel kavganın temelini oluşturuyor. İçinde toplumsal ahlak ve etik kurallarından bilime, sanattan eğitime, sağlığa ve yaşamın her alanına kadar kadın bilgeliğiyle harmanlanan tarım-köy devrimine ait tüm bilgileri barındıran ve belki de tarihteki ilk bilimsel yapıt değeri taşıyan 104 ME’nin çalınması, erkek zihniyeti tarafından kadın özgürlüğüne vurulan en büyük darbeyi temsil eder. Tanrıların Tanrıça kültüne Enki üzerinden açtığı savaş ile doğal toplumda kadın öncülüğü ve bilgeliğinde inşa edilen demokratik ve ahlaki politik topluma, tarihsel bir saldırı da düzenlenmiş oldu. Burada ahlaki politik toplumun değerler bütünü ve birikimlerini simgeleyen 104 ME’yi korumaya çalışan İnanna, kadın özgürlüğünün temel temsilidir.    Tiamat ile Marduk    Enki’nin İnanna’ya açtığı tarihsel ideolojik saldırının devamını Marduk Tiamat üzerinden sürdürür. Marduk Tanrılardan aldığı güç ile herkesin kendisine biat etmesini ister. Tanrıça Tiamat ise Marduk’un boyunduruğu altına girmeyi reddederek, yaratılmaya çalışılan “köle kadın” dayatmasını kabul etmez ve direnir. Köleliğe karşı özgürlük mücadelesi veren Tiamat’ı Marduk, tanrılardan aldığı güçle hedef alır ve böylece Tiamat’ı parçalara ayırır. Kimi kaynaklar Tiamat’ın Marduk tarafından üç okla katledildiğini söylerken, kimi kaynaklar ise iki veya dokuz parçaya ayrıldığını yazar. Marduk’un ilk oku Tiamat’ın beynine yani düşüncelerine, ikinci oku kalbine yani duygusuna, üçüncü oku ise rahmine yani üretkenliğine atması, kadının varlık olarak ortadan kaldırılmasına işaret ediyor. Marduk’un Tiamat’ı parçalara ayırması ise asırlar süren kadın sömürgesinin ve toplumsal parçalanmışlığının tarihsel boyutunu gözler önüne seriyor. İnanna ve Tiamat mitolojideki direnen özgür kadını temsil ederken, direniş tohumlarını ise tüm kadınlara miras bıraktı.    Sümer Rahip ile kadın köleliği    Kadın köleliğinin boy göstermeye başladığı Sümer Rahip Devleti ile “köle kadın” profilinin prototipi yaratılmaya başladı. Kadın özgürlüğü ve iradesinin hedef alındığı bu süreç, tarihsel kazanımların da gasp edilmeye başlandığı ve cins olarak kadının “öteki” kılınmaya çalışıldığı dönemi ifade eder.    ‘Tarih günümüzde gizli ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz’   Cins olarak bilgeliği, güzelliği, aşkı, bereketi, yaratıcılığı, üretkenliği temsil eden kadın, erkeğin iktidarlaşmasıyla hafızasızlaştırılarak, kimliksiz bırakılmak istendi. İşte tam da bu noktada, kimliksizleştirilerek köleleştirilen kadının kendini yeniden yaratması hayati önem taşıyor. Yani Simone’nin “Kadın doğulmaz kadın olunur” sözü tarihsel arka planda kadının yaşadıklarını özetlerken, kaybedilen kimliği yeniden kazanmaya işaret ediyor. Tarihsel süreç boyunca düşürülen kadın kimliği ve değerlerini yeniden kazanarak kadın olmanın mümkün olabileceği bilinci ile tam da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Tarih günümüzde gizli ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz” tespiti önem kazanıyor. Bugün alanlarda eril tahakküme karşı “jin, jiyan, azadî” perspektifi ile direnen her bir kadının birer İnanna ve Tiamat olduğu gerçekliği ile tarihle olan kopmaz bağ da somutluk kazanıyor.    Kadın Kurtuluş İdeolojisi Tanrıça Zilan’a atfedildi    Bu pencereden devam edecek olursak, tarihte sömürülen, yok sayılan, değerleri gasp edilen ve hatta varlığı inkar edilen kadın nasıl özgürleşebilir? İşte bu sorunun yanıtı “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez” tespiti ile “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”nin temelini oluşturan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’da. 8 Mart 1998 tarihinde kadınlara armağan ettiği “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”ni, Tanrıça İnanna, Tiamat ve daha nicesinin tarihsel çözümlemesini yaparak, Tanrıça Zilan (Zeynep Kınacı) üzerinden inşa etti.    Kadın Kurtuluş İdeolojisi nedir?   Peki “jin, jiyan, azadî” perspektifinin temelini oluşturan “Kadın Kurtuluş İdeolojisi” nedir? Yine “Tarih günümüzde gizli ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz” sözünden ilerlemek gerekirse, mitolojide köleleştirilen ve inkar edilen kadının bugün bizler olduğu unutulmamalı. Bu gerçeklik ışığında tüm benliğiyle köleliğe bulaşmış kadını özgürleştirmek için “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”nin kadın köleliğinin derinden yaşandığı 20’nci yüzyıl Orta Doğu’sunda inşa edilmesi ise geçmişle gelecek arasındaki diyalektik bağın önemine işaret ediyor. Tanrıça kültürünün yok edildiği Mezopotamya topraklarında yeni Tanrıçaların inşa edilmesi ise tarihe bir cevap niteliğinde. O nedenle Abdullah Öcalan, modern Tanrıçayı Zilan üzerinden yarattı. Zilan şahsında tüm kadınlara armağan edilen “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”ni anlamanın yolu ise Zilan kişiliğini ve çizgisini iyi anlamaktan geçiyor.     Kadın Kurtuluş İdeolojisi nereden çıktı?    27 Kasım 1978’de Amed’in Fis köyünde gerçekleştirdiği kuruluş kongresiyle varlığını dünyaya duyuran PKK, bugün kendini feshetse bile ideolojik yaratımlarını toplumsallaştırmış ve evrenselleşmiş bir özgürlük hareketi olarak hafızalardaki yerini koruyor. Bir yandan devlet bir yandan ise erkek baskısı altında olan Kürt kadının (özelde Kürt genelde tüm kadınların) kendini özgürleştirebileceği adeta tek alan olan PKK, binlerce kadının katılımıyla tarihi zirveye ulaştı. Özgürleşmek isteyen kadının akın ettiği PKK, bir halk hareketi olmanın ötesinde zamanla kadın hareketi olarak tanımlanmaya başladı. Virginia Woolf’un “Kadının kendisine ait bir odası olmalı” sözüne atıfta bulunarak, PKK’nin kadınlar için bir özgürlük odası olduğunu söylemek mümkün. Kadınların binlerce yıllık eril kodlardan sıyrılması ve yok sayılan kimliklerine yeniden kavuşmalarına olanak tanıyan Abdullah Öcalan, PKK’de yarattığı kadın ordulaşmasıyla kadının tarihte gasp edilen öz savunmasını kadının eline verdi. Ardından “Kadın Kurtuluş İdeolojisi” bağlamında “sonsuz boşanma”, “erkeği öldürme (zihinsel anlamda)” gibi teorileri geliştiren Abdullah Öcalan, kadını eril kod ve zihniyetten arındırarak, özgür kadın kimliğini yaratmayı hedefledi.   Tanrıça Zilan kimdir?   Bu ideolojiyi Zilan üzerinden geliştirmesinin elbette birçok nedeni var. Bunun başat nedeni ise Zilan’ın taşıdığı kimlik, tarihsel bilinç, tarihsel öngörü ve gerçekleştirdiği tarihsel eylemdir. 1972 yılında Meletî’de dünyaya gelen Zilan, Malatya İnönü Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Malatya Devlet Hastanesinde röntgen teknisyeni olarak çalışır. Ardından ise evli olmasına rağmen 1995 yılında Dersim’de PKK’ye katılır. 6 Mayıs 1996’da Abdullah Öcalan’a yönelik suikast girişimine karşı 30 Haziran 1996’da Dersim’de fedai eylem gerçekleştirir. “Emperyalizmin kadını köleleştiren politikalarına karşı, bombayı kendimde patlatarak hıncımın ve öfkemin büyüklüğünü göstermek ve Kürt kadının dirilişinin sembolü olmak istiyorum. Yaşam iddiam çok büyük. Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum” sözleriyle eylemini gerçekleştiren Zilan, yeni bir çizginin öncü komutanı olur. Bu eylemi ile Zilan “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”nin temelini oluştururken, ulus-devlet yapılanmasına, erkek zihniyetine, aile yapısına ve toplumsal cinsiyet kodlarına tarihsel cevap niteliği taşır. Toplumsal kodları aşan Zilan, evli olduğu erkeği bırakarak “aile”ye hapsolmak yerine özgürleşmeyi tercih eder. Devlet memuru olmasına rağmen kendisine tanınan “imkan” ve “alan”ları reddederek, özgür kadını yaratmayı seçer. Eylemini ise Dersim’de yaparak inkarcı ve katliamcı zihniyete tarihsel bir cevap verir.     Abdullah Öcalan: Zilan bir semboldür   Tüm bu gerçekler ışında, Zilan’ın eylemini Abdullah Öcalan şöyle değerlendirir: “Zilan komutan, bizler de emir erleriyiz. Zilan ufuk olmuştur. Zilan yoldaşın eylemi öyle sanıldığı gibi bir intihar eylemi değildir. Tamamen dönemsel, tarihi, planlı, oldukça örgütlü, cesur, fedakar ve soğukkanlı bir eylemdir. Bu bir emir! Bir semboldür! Bu bir tarzdır ve bu bir ilke ve sonra eylemdir.”    Zilan mutlak kopuşu sağladı    Evli ve memur bir kadından, öncü bir komutan, bir Tanrıça yaratan Zilan, “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”nin sunduğu özgür kadın perspektifi ile yeni çağın manifestosu olur. Kadın özgürleşmesinde çığır açan Zilan, köleliğe, sömürgeciliğe ve erkek zihniyetine karşı mutlak kopuşu sağlayarak “kopuş teorisi”nin de temel öznesi olur.     ‘Kadın ideolojisi aslında bir sosyal ideolojidir’    Abdullah Öcalan Zilan şahsında tüm kadınlara armağan ettiği “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”ni 8 Mart 1998’de katıldığı bir televizyon kanalında şu sözlerle duyurdu:   “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”nin gelişimi sağlanmadan, her şey kendini kandırmaktan öteye gidemez. Bu, salt cins kurtuluşu anlamında bir ideoloji değildir. Sosyalist öğretinin, hatta toplumun bilimsel analizinin bizi getireceği bir noktadır ve kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisinin büyük önem taşıyacağını önümüze koyacaktır. Şüphesiz bu feminist bir yaklaşım değildir. Zaten ben kendim bir kadın değilim. Ama kadın boyutlu, kadın eksenli bir düşünceyi, giderek bir ideolojiyi ve buna dayalı bir örgütlenmeyi geliştirmeyi oldukça önemli bulmaktayım. Savaş sorunlarına çözüm getirmekten tutalım, özgürlüğe dayalı bir barışı mümkün kılmaya kadar böylesine bir ideolojik gelişmeye ihtiyaç vardır. Şimdiye kadarki tüm ideolojiler erkek damgalı, erkek ağırlıklı ideolojilerdir. Her ne kadar topluma hakim olan erkek egemenlikli yaklaşım, yüzyıllardan beri bunu sürekli gizlemişse de, bilime biraz saygısı olanın, kadının kurtuluşuna, dolayısıyla çok sıkı bağlantılı temelde de bir halkın kurtuluşuna yüksek ilgi duyan birisinin bunu görmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla düşüncesinde de kadın eksenli bir ideolojinin yaratılması gereğini önemli görür. Bu, zorlama bir ideoloji değildir. Tarihin ilk toplumsal örgütleniş aşamasında ideoloji esas itibarıyla kadın eksenlidir. Kısaca kadın ideolojisi aslında bir sosyal ideolojidir, salt cins ideolojisi değildir. Herhangi bir devrimci akıma, hatta herhangi ciddi bir sosyal faaliyete girişmek istiyorsak, giderek kadınlık boyutunu esas alan bir ideolojik faaliyete şiddetle ihtiyaç vardır.    Zilan’ın mektupları manifestodur    Eğer kadının kurtuluşunu istiyorsak, erkek egemenlikli ideolojilere dayalı kurumları şiddetle eleştirmek gerekecek. Bunun önemli bir parçası da ailedir. Aile de erkek egemenlikli bir kuruluştur. Bana göre aile, esas itibarıyla erkeğin ve kadının düşüşünün en tehlikeli bir biçimde gerçekleştirildiği dipsiz bir kuyudur. Bu demek değildir ki, kavram olarak tamamen aileyi inkar ediyoruz. Gerçekleşmiş olan aileyi inkar ediyoruz veya aşmak gereğinden bahsediyoruz. Bu nedenle kadının kurtuluşundan bahsetmek istiyorsak, onu boğan aile kurumunu çok ciddi bir eleştiriye tabi tutma gereği vardır. Bu eleştiriyle birlikte geliştirilecek diğer bir kavram, kopuş kavramıdır. Bu bazılarımızı zorlamaktadır, ama özgürlük ideolojisi açısından bunu açıklamamız gerekiyor. Zilan gerçeği, bizim için aslında bir vasiyettir. Vasiyet niteliğinde üç tane mektubu vardır. Bunlar birer manifestodur. Nasıl yaşanılması ve nasıl savaşılması gerektiği düşüncesiyle, ideolojisiyle, örgüt, hatta eylem anlayışıyla ortaya koyuyor. Biz buna saygısızlık edemeyiz. Zilan yoldaş da evliydi. Fakat aile kurumuna kendi şahsında vurduğu darbe var. Yine istediği büyük bir yaşam tutkusu var. Bunu da hangi düşmana ve hangi tarzla yapması gerektiğini biliyor ve bu eylemi bizzat kendi bedeniyle gerçekleştiriyor. Bizim açımızdan bu büyük bir yücelme olayıdır. Bunları göz ardı ederek konuşma olmaz. Böyle günlerde esas itibarıyla bu kişiliklerin ele alınması gerekir. Biz bunları en kutsal kişilikler olarak görüyoruz.”   Kadın Kurtuluş İdeolojisi özgür kadın kimliğini amaçlar    Tüm bu tarihsel arka plan ışığında “Kadın Kurtuluş İdeolojisi” İnanna’nın Enki’den, Tiamat’ın Marduk’tan ve modern Tanrıça Zilan’ın erkek-devletten tarihsel öcünü tanımlar ve yeniden inşa edilen kadın kimliğiyle kadının özgürlüğe kavuşmasını özetler. Sonuç olarak, Simone’nin “Kadın doğulmaz kadın olunur” sözü kaybedilen kadın kimliğini yeniden inşa etmek için mücadele etmek gerektiğine işaret ederken, Abdullah Öcalan’ın “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez” eksenli “Kadın Kurtuluş İdeolojisi” ise yeniden doğuş ile özgür kadın kimliğini tasvirler.