Artan şiddete karşı çözüm: Koruyucu politikalar artırılmalı 2025-09-13 09:03:08   Elfazi Toral   İSTANBUL  - Şiddetin ekonomik, sosyal politik, kültürel gibi çok yönlü olduğunu, cezasızlık algısının ise failleri cesaretlendirdiğini söyleyen avukat Sidar Perçin bunu kırmanın yolunun hukukun sağlanması ve güvenlikçi-koruyucu politikaların artırılması gerektiği olduğunu belirtti.   Kadın katliamlarının devam ettiği bu süreçte, iktidar, kadınları koruyan politikalar üretmek yerine kadınları şiddete maruz bırakan uygulamaları hayata geçiriyor. Ajansımızın derlediği şiddet çetelesine göre, sadece Ağustos ayında 28 kadın ve 5 çocuk katledildi, 25 kadın ve 7 çocuk şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.  Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Kadın Komisyon üyesi Avukat Sidar Perçin artan kadına yönelik şiddeti değerlendirdi.   Kadın katliamlarının toplumsal cinsiyet temelli yapısal şiddetin bir parçası meselesi olduğunu söyleyen Sidar Perçin, yargının makul erkeği esas aldığını vurguladı. Faile kıskançlık ve öfke duyguları gerekçe yapılarak, cezai indirimler uygulandığını dile getiren Sidar Perçin, “Bu yaklaşım tarzı şiddeti normalleştirirken kadının yaşam hakkını göz ardı eden ikinci plana atan bir yaklaşım. Bu yaklaşımla birlikte söz konusu cinayetlerin anlaşılabilir veya hafifletilebilir olmasına dair bir mesaj veriliyor. Yargılanma pratiğinde failin değil kadının davranışları sorgulanıyor. Kadınların öldürülmeden önce belli başlı talepleri, örneğin boşanmak istemeleri, çalışma hayatına dahil olmak istemeleri haksız tahrik unsuru olarak ele alınıyor. Yine erkekler akıl sağlığı yerinde değil denilerek salıveriliyorlar. Bu durum elbette politik olarak bir arka planı mevcut. İktidarların kadın erkek eşitliğini içselleştirmemesi, cezasızlık politikaları, kadın haklarına yönelik sistematik geriletme politikaları yer alıyor. Maalesef bugünkü ceza hukuku makul erkeği esas alan, oraya dair bir bakış atan bir vaziyette. Failin öfke, kıskançlık gibi duyguları şiddetin adeta gerekçesi olarak ele alınıyor ve böyle değerlendirilip cezada indirimler uygulanıyor. Bu yaklaşım failin şiddetini normalleştiren kadının ise yaşam hakkını geri plana atan bir yaklaşım” dedi.   Toplumsal cinsiyet eğitimi   Sidar Perçin, “Kadının öz savunma gerçekleştirmesi, kadının şiddete karşı direnişi makul sayılmıyor. Kadınların öldürülmeden önce boşanmak istemesi, çalışma hayatına dahil olmayı talep etmeleri haksız tahrik unsuru olarak ele alınıyor. Yine erkekler akıl sağlığı yerinde değil denilerek cezadan kaçırılıyor, indirimler uygulanıyor ve en sonunda salıveriliyorlar. İşte bu cezasızlık iklimi kadın cinayetlerinin sürmesine neden oluyor. Diyanetin son zamanlarda, kadınların eşit miras talebine dair ‘kul hakkı’ açıklaması yaptı. Yine aile hukukuna ilişkin meseleleri zorunlu arabuluculukla bir araya getirilmeye çalışılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği namına hiçbir eğitim verilmiyor. İstanbul Sözleşmesi’nin bir gerekliliğiydi bu. Fakat sözleşmeden çekilince böyle sonuçları da oldu. Bu adımlar devletin kadına yönelik şiddete karşı aktif bir duruş sergilemediğini, sorumluluklarını yerine getirmediğinin açık ve net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu suçlar görmezden geliniyor ya da diğer bir tabirle tolere edilmiş vaziyette. Ataerkil düzende erkek evin reisi. Ailenin baskın üyesi olarak ele alınırken kadın genellikle itaatkar pasif konumda gösteriliyor ve böyle de görünmek isteniyor. Bu bakış açısı erkeğin kadın üzerinde hâkimiyet kurmasını ve sözünü kurmasını doğal ve meşru kılıyor baktığımızda. Dolayısıyla aile içi ilişkilerde erkek egemenliği norm haline geliyor. Ve kadına yönelik şiddet bu normlar içerisinde eritiliyor ve görmezden geliniyor. Bir de buna toplumu eklemek gerekir. Toplum nezdinde çoğu zaman aile içi bir mesele olarak ele alınıyor ve aile içinde kalması gereken dışarıya aksedilmemesi gereken bir mesele olarak ele alınıyor” şeklinde konuştu.   Şiddetin çok yönlü etkenleri   Kadına yönelik şiddetin yalnızca kadını değil başta çocuklar olmak üzere tüm toplumu etkilediğini belirten Sidar Perçin, “Şiddete tanık olan çocuklar elbette gelişme açısında olumsuz etkileniyor. Bunu toplumsal sistemin yarattığı ataerkil değerler şiddeti hem meşrulaştırıyor hem de diğer jenerasyonlara sıçramasına sebep oluyor. Kısacası bu durumun çözümü tek bir alandan kaynaklanmıyor. Hukuk, medya, ekonomi gibi birçok sebebi var. Ve bu bakımdan derin bir okuma yapıp her alanda kararlı adımlar atmak gerekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği dediğimizde çok temel bir gerçekliğe işaret ediyoruz. Kadınlara ve erkeklere sosyal yaşamda yüklenen roller nedeniyle hakları fırsatları ve kaynaklara erişimde ciddi ayrımcılıklar yaşanıyor. Bu durum kadınların politik ekonomik sosyal ve kültürel alanlarda insan haklarından ve özgürlüklerinden tam anlamıyla yararlanmalarının önüne geçiyor. Kadınlar eğitim, gelir, toplumsal statü, sağlık hizmetleri erişim ve istihdam olanaklarında erkeklere kıyasla çok daha az yararlanır vaziyette. Hala birçok yerde birçok kız çocuğunun erkek çocuklara nazaran okula gönderilmediğini biliyoruz. Aynı işi yapan birçok kadının erkeklerden çok daha az ücretle çalıştırıldığını biliyoruz. Sağlık hizmetlerinde özellikle üreme gibi alanlarda yine güçlükler yaşanıyor. Politikada temsil oranlarına baktığımızda yine kadınlar erkeklere oranla daha az temsil ediniyor. Tüm eşitsizlikler aslında toplumun genel yapısında derin boşluklar yaratıyor. Ekonomide üretim gücü azalıyor, sosyal alanda dayanışma azalıyor. Şiddeti önleyebilecek kapsamlı politikalar üretilmesi gerekiyor. Güvenlikçi-koruyucu politikaların bu bakımdan arttırılması lazım” ifadelerini kullandı.   Medyanın dili   Şiddetin ancak hukuk yoluyla çözülebileceğini altını çizen Sidar Perçin, şunları dile getirdi: “Yargısal reformlar gerçekleştirilmeli. Cezalar caydırıcı nitelikte olmalı. İndirimlerden haksız tahrik, iyi hal indirimleri elbette bu noktada uygulanmamalı. Cezasızlık algısı failleri cesaretlendiren bir yerde ve bu zinciri kırmanın yolu hukukun şiddet karşısında konumlanması olacak. Medya söylemini değiştirmeli, kadın odaklı habercilik geliştirilmeli. Kadının suçlanmadığı, failin açıkça ifade ettiği bir habercilik anlayışı benimsenmeli. Kadınların kişisel verilerini ve mahremiyetlerinin ihlal edilmemesine dikkat edilmeli. Toplumsal farkındalık yaratacak mesajlara ve şiddet önleyici içeriklere yer vermekte etkili olacaktır. Böylece hem şiddetin normalleşmesinin önüne geçmiş oluruz hem de zihniyetin dönüşümüne katkı da bulunabiliriz. Bir diğeri de kadın dayanışması. Kadın erkek hegemonyasına karşı hem bireysel hem toplumsal düzeyde mücadele etmeleri ve dayanışma ağlarını örmesi gerekiyor. Eğitim bu sürecin temel yapı taşı toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri müfredatlar eklenmeli. Ve çocuklara çok erken yaşlardan itibaren verilmeli. Bir diğer önemli konu da ekonomik özgürlük meselesi. Ekonomik, sosyal politik, kültürel haklarını erişimde güçleştiren bir yerde. Çünkü kadınların ekonomik özgürlüklerine sahip olmamaları maalesef o şiddet döngüsü içerisinde yer almalarına ve oradan uzaklaşamamalarına sebebiyet veriyor. Bu bakımdan ekonomik özgürlüğü olmayan kadınların şiddete karşı direnme ve hayatlarını yeniden kurabilme potansiyelleri çok daha zayıf oluyor.”    Tehdit, takip ve planlama aşamaları   Sidar Perçin,  son “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği dediğimizde aslında çok temel bir gerçekliğe işaret ediyoruz. Kadınların ve erkeklerin sosyal yaşamda yüklenen roller nedeniyle haklara kaynaklara erişimde ciddi sıkıntılar ve ayrımcılıklar doğurabiliyor. Kadın olmanın ya da erkek olmanın hayatın farklı alanlarında ne kadar hakka sahip olacağımıza hangi haklardan yararlanabileceğimizi belirlediğimizden bahsediyoruz. Kadın cinayetlerinin önlenebilir olduğu sürekli hatırlatılmalı. Yapılan araştırmalarda fail erkeklerin kadınları öldürmeden evvel belli başlı aşamalardan geçtiği ortaya konuluyor. Yine yapılan araştırmalarda şiddete maruz kaldıklarında bunu çok az dile getirseler de bu mekanizmaların işleyeceğine dair güven duymak zorunda. Bunlar tehdit, takip ve planlama aşamaları. Devletin sorumluluğu bu aşamaların başındayken veya herhangi bir eyleme geçmemişken bu zinciri fark etmesi ve kırması olabilir. Tüm bunlar yasal güvenceler altına alınmalı. Kadınlar şikayet mekanizmalarını kullanırken onları caydırmak yerine doğru bir biçimde yönlendirilmesi çok önemli. Kendilerini güvende hissetmedikleri halde şikayetlerde cevap bulamayan kadınlar bu mekanizmalara ve adalete olan güvenleri elbette ki azalıyor” değerlendirmesi yaptı.