Munzur Festivali ikinci gününde 2025-07-25 20:46:42   DÊRSIM – 23’üncü Munzur Kültür ve Doğa Festivali kapsamında Dêrsim, Pulur ve Xozat’ta çeşitlik etkinlikler gerçekleştirildi.   "Dersim yaşamdır; doğama, irademe, dilime, inancıma dokunma" şiarıyla gerçekleştirilen 23'üncü Munzur Kültür ve Doğa Festivali ilçelerde de devam etti. Bu kapsamda Pulur (Ovacık) ilçesinde “Madencilik, ekolojik tahribat ve doğa talanı” başlıklı panel düzenlendi. Panele yerine kayyım atanan Dêrsim Belediye Eşbaşkanı Birsen Orhan, sivil toplum örgütleri ile siyasi parti temsilcileri v çok sayıda yurttaş katıldı.   Panelde, Munzur Çevre Derneği üyesi Hatun Esen, yerine kayyım atanan Pulur Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Munzur Koruma Kurulu’ndan Hasan Şen, Polen Ekoloji Kollektifi’nden Umut Şener ve İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden avukat Ümit Altaş konuşmacı olarak yer aldı.   ‘Doğaya yönelik saldırı halk sağlığı sorununa dönüşüyor’   Burada ilk olarak söz alan Hasan Şen, Dêrsim’de yaşanan doğa tahribatına dikkat çekerek, buna karşı yürüttükleri mücadeleyi aktardı. Sonrasında söz alan Umut Şener, artık yeni çıkan yasayla birlikte ÇED raporu olmadan maden faaliyeti başlatılabileceğini belirterek, bunun çok tehlikeli olduğunu kaydetti. Maden faaliyetlerini emperyalist şirketlerin yürüttüğünü belirten Umut Şener, “Siyanürün ne kadar zararlı olduğunu bildikleri için kendi ülkelerinde yapamadıkları talanları, burada yapıyorlar. Bunun sonuçları olarak neler yaşanıyor? Bir maden faaliyetinin olduğu her hangi bir yerde ya da doğaya yönelik saldırının olduğu her hangi bir yerde sorun, halk sağlığı sorununa dönüşüyor. Oralarda çalışan işçiler ve sağlıkları açısından benzer bir durum yaşanıyor. Tarım alanlarının gasp edilmesiyle, orada yaşayanlar zorunlu göç içerisinde kendilerini buluyor. Sürgün ve göç, buralar için her zaman bir politika olarak yürütülmüş şeylerdir. Sürgünü, göçü çok yakından tanıyoruz. Yapılan yasadan da alınan güçle birlikte tamamen halkı mülksüzleştirmeye, kırsal alanı tamamen tasfiye etmeye yönelik saldırılar silsilesinin içindeyiz. Tüm bunlar şirketlerin çıkarları için yapılan şeyler” dedi.   Doğa talanına karşı dayanışma ağlarının geliştirilmesinin zorunluluk olduğunu vurgulayan Umut Şener, “Her türlü saldırının teşhir edilmesi bizler açısından çok önemli. Bu çıkarılan madenlerin nerede, nasıl kullanıldığı gibi basit soruların peşine düştüğümüzde, Rojava’ya, Filistin’e yağan bombaların nereden imal edildiğini görüyoruz. Emperyalistlerin halklara yönelik işlediği suçlara ortak olmayacağımızı beyan ediyoruz madenlere karşı mücadele edeceğimizi söylediğimizde” diye belirtti.    ‘Bizimle barışmak istiyorsanız doğamızla barışın’   Mustafa Sarıgül ise şöyle konuştu: “Barıştan bahsediyoruz ama toplumun doğasıyla barışmayı değil, savaşmayı tercih ediyoruz. 50-55 yıllık bir savaşa tanıklık ediyoruz. Bu savaş bitmeyince kim kaybetti? Doğa, kadın, çocuklar kaybetti. O yüzden barış bizim hassas noktamız. Nereden gelirse gelsin insanlık barışı hakkediyor. Barış, insanlık için var olması gereken bir şey. Ama bizimle barışmanızın birinci yolu, doğamızla barışmak. Çünkü biz bu doğaya bağlıyız. Bizimle, doğamızla iyi geçinin, bizde sizinle iyi geçinelim ve hep birlikte demokratik özgür ülkeyi inşa edelim.”   Licik felaketi   Ümit Altaş, 13 Şubat 2024’te Erzîngan’ın Licik (İliç) ilçesinde 9 işçinin yaşamını yitirmesine neden olan maden kazasına varan sürece dair yaşanan gelişmeleri aktardı. Ümit Altaş, 43 falin yargılandığı davaya ilişkin de aktarımlarda bulunarak, “Sanık sandalyesinde şirket sahipleri yok, Türkiye sorumlusu sanık mahkeme önüne bir kez bile çıkmadı. Herkes mikrofonu eline aldığında, ‘Ben sorumlu değilim ama sorumlu kim bilmiyorum’ dedi. Bu arada şirket ne yaptı? İşçi alımı ilanı verdi. 9 insanın davası devam ederken, daha ikinci duruşması yapılmışken, şirket işçi alımı yaptı, ‘Şirket olarak benim sorumluluğum değil, kontrolleri yapmayanları yargılayın’ dedi. Arkasından Erzincan AKP İl Eşbaşkanlığı, ‘Dava devam etmeli, yargılamalı sürmeli, maden çalışmaları ciddi istihdam sağlanıyor, bir an önce açılmalı’ dedi. Ardından haberlerde,  ‘İş sorunu var, halkın maden şirketinin açılması talebi var’ diyordu” şeklinde konuştu.   ‘Mücadele etmekten başka şansımız yok’   Hatun Esen de, maden sorununun bütün ülkenin sorunu olduğuna dikkat çekerek, “Ülkemizin 81 ilinde yaşam alanlarımız tarumar edilmiş. Ormanlarımız yakılıyor, kesiliyor. 2030 yılında ülkemiz su fakiri bir ülke olacak. Kuraklık kapımızı çalacak. Çıkardıkları altın madeninde kirlettikleri suyun haddi hesabı yok. Dilimize, kültürümüze, inancımıza çok yoğun bir saldırı vardı, şimdi doğamızda onlara eklendi. Doğamızı, kültürümüzü, dilimizi korumak için, onurlu yaşam için mücadele etmekten başka çaremiz yok. Bir avuç sermaye grubu karına kar katacak diye dağlarımızı delik deşik etmeye hakları yok” diyerek tepki gösterdi.   Kadınların ekoloji mücadelesinde en önde yer aldığına dikkat çeken Hatun Esen, doğa talanına karşı ortak mücadele vurgusunda bulundu.   Panel, soru-cevap kısmının ardından son buldu.   Dêrsim   Dêrsim merkezde ise anadilde masal dinletisi ile hikaye ve şiir anlatımı gerçekleştirildi. Sanat Sokağı’nda gerçekleştirilen etkinlikte, Kürtçe’nin Kurmancî ve Kurmanckî lehçelerinde hikaye ve şiirt dinletisi yapıldı. Yerine kayyım atanan Dêrsim Belediye Eşbaşkanları Birsen Orhan ile Cevdet Konak’ın yanı sıra çok sayıda kişinin katıldığı etkinlikte, anlatılan hikayeler büyük bir keyifle dinlendi.   Xozat   Festival kapsamında Xozat’ta (Hozat) da çeşitlik etkinlikler gerçekleştirildi. Xozat’ta bulunan Cem Emir Parkı’nda davul ve zurna eşliğinde folklar gösterisi yapıldı. Etkinliğin ardından ise Hasan Saltık Kültür Merkezi’nde “Dof Tiyatro” isimli çocuk oyunu sergilendi. Etkinliğe çok sayıda çocuk katılırken, çocuklar eğlenceli dakikalar yaşadı.   Ardından ise Mustafa Bakır’ın moderatörlüğünde “Kaz dağlarından Karadeniz’e, Karadeniz’den Dêrsim’e ekolojin yıkım” konulu panel gerçekleştirildi. Eskişehir’de çıkan yangında yaşamını yitirenler için tutulan bir dakikalık saygı duruşunun ardından konuşmalar başladı.    ‘Dêrsim’de 150 üzeri maden ruhsatı var’   İlk olarak konuşan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak, konunun derin bir mesele olduğunu ve ülkenin her yerinde sermayecilerin doğayı talan ettiklerini vurguladı. Doğanın ticaret ve rant alanına dönüştüğünü söyleyen Sedat Başkavak, “Dêrsim’de 150 üzeri maden ruhsatı var. Yerin altında ne kazabilirizi planlıyorlar. Hakkari, Şırnak ve birçok yerde ciddi bir talan ve rant söz konusu. Kalkınma için ihtiyaç var diyorlar ama halk kalkınamıyor. İnsanlar hayvanlarını satamıyor, zehir yedikleri için. Kamu yararı var diyorlar ama biz hiç bir kamu yararı görmüyoruz” dedi.   ‘Direnişi birleştirelim’   “Ekoloji dediğimiz zaman doğa talanı geliyor” diyen Çevre Derneği’nden Yusuf Topçu, “Dolayısıyla Kaz Dağları delik deşik edilirken, doğanın ve ekolojinin nasıl talan edildiğini gördük. Dönem dönem umursamadığımız katliamın Dêrsim’de acı bir şekilde önümüzde. Sermayeciler sarmış talan ediyor. Ticari dedikleri her şey ekolojiyi talan ediyorlar. Bizim kaderimiz ortak. Türkiye’de ekolojik mücadele topyekûn birleştirilmeli. Kaz Dağları direniyorsa bizim buradan ses olmamız gerekiyor. Karadeniz direniyorsa bizim buradan ses olmamız gerekiyor. 150 üzeri maden ruhsatı var ve bununla birlikte doğa talan ediliyor. Bahsedilen bu firmalar yerin altını üstüne getirecekler. Yerin altıda üstü de bizim için değerli. Eğer ki karşı çıkmazsak çocuklarımıza ve torunlarımıza bir şey anlatamayız. Şirketler devletin gücünü arkasına alarak bu talanı yapıyor. Heryer de talana karşı başlayan bu direnişi birleştirelim.  Geyiksuyu’nda maden yapılmak isteniyor, aslında siyanür kullanmak istiyorlar. Siyanürle eğer yerin altını üstüne getirirlerde Munzur dahi tüm yaşam alanları yok olacaktır. Bunun karşısında sessiz kalmamamız gerekiyor ve örgütlenmemiz gerekiyor” diye konuştu.   ‘Yaşamın savunucuları kadınlardır’   Sol Parti PM üyesi Sercan Dede de yaşam savunuculuğunda en önde kadınların yer aldığını ve sembol olduğunu kaydederek, “90’lı yıllarla beraber altın madenciliği belli başlı tekellerin üzerinden döner. Bunun toplumsal olarak hiçbir faydası yoktur. Maden yasası gündemde ve bir aydır konuşuluyor. Tüm krizlerin insanın tek hükümdarı sanması ve doğaya olan müdahalesi sonucudur. Doğa sömürüsüne ve talan politikalarına karşı doğamızı korumak topyekûn korumak zorundayız” diye belirtti.   ‘Toplumsal mücadele mümkün’   DDEDEF Yönetim Kurulu üyesi Ulaş Yeğin ise “Biz coğrafyamızın kutsal oluşu bizi korumaya daha da çok itiyor. Dêrsim coğrafyasına kuşbakışı ile bakıldığında talanı görebiliyor insan” dedi. Dêrsim ve ilçelerinde ki ruhsatlı alanlara değinen Ulaş Yeğin,  “Çevre mücadelesi tek başına kazanılmaz. Ortak mücadele ile bu mücadeleyi durdurabiliriz. Güçlerimizi birleştirelim” diyerek ekolojik talana karşı toplumsal mücadelenin mümkün olduğunu kaydetti.   ‘Sekasur da direniş var’   Sekasur Çevre Platformu’ndan Erhan Doğru, mücadelelerinin 3'üncü ayına girdiğini söyleyerek, “Sekasur olarak bir araya geldik ve örgütlendik. Sekasur sadece bir coğrafyada parçası olarak görmedik, üç merkezi inancın ortasındadır. Sekasur 38 tertelesinde katledenlerin mekanıdır. Şirket sahipleri orayı çok sıradan görüyorlar. İnsan, doğa ve hayvan haklarına yapılan her yaptırıma karşıyız. O bölgeden uzak durun. Sekasur da direniş var. Şirket sahipleri bizi bölmeye çalıştılar. Ama şunu bilmiyordular. Bizi sadece toprağımız değil, inancımız ve 38 dönemi ayakta tutuyor” diyerek ekoloji koruma çağrısında bulundu.   Panel daha sonra soru-cevap şeklinde son buldu.   Doğa talanına karşı yürüyüş   Ardından Cumhuriyet Caddesi’nden konser alanına kadar “Doğama, suyuma, toprağıma dokunma” pankartının açıldığı yürüyüşte kitle sık sık, “Birleşe birleşe kazanacağız”, “Sekasor kutsaldır kutsal kalacak”, “Direne direne kazanacağız” sloganları atıldı.   Son olarak ise festivalin ikinci günü Cumhuriyet Meydanı’nda sanatçı Zeynep Bakşi, Yılmaz Çelik, Ozan Serdar, Delil Hıdır, Hüseyin Güneş, Mehtap Durma ve Şenol Aktağ’ın seslendirdikleri şarkılar ve çekilen halaylarla son buldu.