Türkan Aslan: Umut hakkı için hukuki zemin hazırlanmalı

  • 09:02 16 Mayıs 2025
  • Güncel
 
 
İZMİR – Başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olmak üzere, umut hakkının sağlanmamasının hukuki olmadığını ifade eden DEM Parti İzmir İl Yönetiminden Türkan Aslan, demokratik bir yasal düzenleme için alternatif yasa teklifi üzerinde çalıştığını belirtti.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta gerçekleştirdiği “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının ardından PKK, 1 Mart’ta ateşkes ilan etti. Son olarak 12’nci kongresini topladığını ilan ederek fesih kararını ilan etti. Buna karşın devletten hâlâ somut bir adım atılmazken, hem Abdullah Öcalan hem de sayısız ağırlaştırılmış hapis cezası verilen tutsak için adım atması ve hukuki düzenlemeler yapması gerekiyor. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir İl Yönetiminden avukat Türkan Aslan Ağaç, hem umut hakkının yerine getirilmesinin hukuki bir zorunluluk olduğunu ifade ederek, DEM Parti hukukçuları olarak Türkiye’de evrensel hukuk normlarına uygun alternatif bir yasa teklifi üzerinde çalıştıklarını söyledi.
 
‘Türkiye uluslararası yasaları çiğniyor’
 
Türkiye’de insan haklarının; güvenlikçi politikaların meşrulaştırılması, muhalif kesimlerin kriminalize edilmesi ve uluslararası arenada algı yönetimi amacıyla, göstermelik reform zemini olarak kullanıldığını ifade eden Türkan Aslan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası infaz rejiminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı biçimde uygulandığını ve siyasi tutsakların şartlı tahliye hakkının fiilen hayata geçirilmediğini dile getirdi. Türkan Aslan şunları kaydetti: “AİHM içtihatları da açıkça bir insanlık dışı ceza infazı olarak nitelendirmektedir. Umut hakkı ve diğer birçok hak yalnızca uluslararası baskıların oluştuğu dönemlerde gündeme gelmektedir. Siyasi pazarlıklarda kullanılmak üzere stratejik sessizlikte bekletilen konu başlıklarından biridir. Şartlı salıverilme hükümlerinin fiilen uygulanmaması, Avrupa Birliği (AB) içtihatlarında insanlık dışı ceza infazı olarak nitelendirilirken, Türkiye’de bu hak uluslararası baskı oluştuğunda gündeme geliyor veya siyasi pazarlıklarda kullanılmak üzere stratejik sessizlikte bekletiliyor. Sayın Öcalan üzerinden de umut hakkı, hem Kürt meselesinde çözüm arayışları hem de uluslararası meşruiyet inşa etme stratejileri bakımından siyasal olarak araç haline getirilen temel konulardan biri durumda.“ 
 
‘Süreç aslında buradan başladı’
 
Türkan Aslan, İmralı Cezaevi’nin sadece bir ceza infaz kurumu olarak değil; politik anlamda özel bir statüye sahip, çok katmanlı bir kontrol alanı olarak ele alındığını ifade etti. Türkan Aslan, “Sayın Öcalan’ın burada tutulma rejimi klasik cezaevi hukukunun dışında, istisnai ve anayasa dışı bir model olarak gelişti. Bu model, hem yalnızlaştırma hem tecrit istemi ile insan haklarına aykırı bir durum oluşturdu. Hukuki denetim dışında idari rejim olarak işleyen, iktidarın Kürt meselesini yönetme tarzının bir göstergesi olarak ele alınır hale geldi. O yüzden de umut hakkının, 2014 tarihli Öcalan kararına rağmen uygulanmamış olma hali, Türkiye’nin özellikle orada insan haklarını uzun süredir uygulamama halini bir norm haline getirmiş olmasından da kaynaklı. Süreç aslında buradan başladı. Bundan sonra alınan birçok AİHM kararı, Kavala, Demirtaş kararının uygulanmaması gibi... Ama bunun başlangıcı, Sayın Öcalan açısından öngörülen umut hakkının uygulanmaması ile başlayan bir süreç olarak nitelendirmek gerekir” şeklinde konuştu.
 
‘BM çağrısı önemliydi’
 
Umut hakkının tanınması gerektiğine dair BM ve CPT tarafından çeşitli açıklama ve raporların yayımlandığını kaydeden Türkan Aslan, Türkiye’de AİHM kararlarının uygulanmaması nedeniyle bu hakkın yaklaşık 10 yıldır fiilen devre dışı bırakıldığını söyledi. Türkan Aslan, 2025 yılının ortalarında ise BM İnsan Hakları Konseyi’ne bağlı kurumlarca bu hakkın uygulanmasına yönelik açıklamalar yapıldığını da hatırlattı.  Türkan Aslan, “Türkiye’nin üzerinde uluslararası bir baskının oluşmasını da sağlayan nitelikte bir açıklama. Bu açıklamanın da burada etkisi olduğu kanaatindeyim. Adı konmasa da yapılan temaslar sonucunda eylül-ekim ayı ile Türkiye’de yeni bir süreç başladı. Sayın Öcalan’ın açıkladığı ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı oldu. Umut hakkının siyasi pazarlık zemininde kullanılması değil, hukuk zemininde uygulanması gerekir. AİHM’nin kararları var. Bunun hayata geçmesi çerçevesinde ele alınması ve evrensel hukuk ilkeleri normları çerçevesinde tartışılması ve gündemleşmesi bir sorun olarak görüyorum” sözlerini kullandı.
 
‘Birçok tutsak özgür kalır’
 
İmralı Rejimi’nin tüm cezaevleri açısından uygulanabilir bir model haline getirildiğini, hatta buradaki tecrit ve yalnızlaştırma politikasının, toplumun tüm kesimlerini kapsayan sosyolojik bir vaka haline getirilerek hayata geçirildiğini belirten Türkan Aslan, “Özellikle Sayın Öcalan açısından umut hakkının tanınıyor olma hali, sadece siyasi mahpuslar açısından değil; tüm kesimler üzerindeki tecridin ve yalnızlaştırmanın, aynı zamanda antidemokratik uygulamaların ve hukuksuzlukların ortadan kaldırılması açısından mesajı vermesi açısından da çok büyük bir önem arz ediyor. Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki temel sorunun Kürt sorunu olduğunu düşünürsek ve Kürt sorununun önündeki de temel problemin Sayın Öcalan’a yöneltilen tecrit politikası, aynı zamanda da umut hakkının kullandırılmamış olması düşünüldüğünde, bu temel hak uluslararası hak olarak uygulandığında hem Kürt sorununun önündeki engellerin kaldırılması açısından hem de hapishanelerdeki siyasi mahpuslar üzerindeki tecridin kaldırılması, ağırlaştırılmış ceza almış olan sayısız mahpusun özgürlüğüne kavuşması açısından da büyük bir önem arz ediyor” dedi. 
 
‘Barış arayışı için önemli bir adım’
 
Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılmasının, Kürt sorununun barışçıl şekilde çözümüne kapı aralayacak simgesel bir adım olduğunu ifade eden Türkan Aslan, bunun aynı zamanda Kürt vatandaşların devlete karşı duyduğu güvensizliği giderecek bir gelişme olduğunu söyledi. Bölgedeki barış arayışlarına büyük bir güç katacağını vurgulayan Türkan Aslan, aynı zamanda hukuk sistemine dönüşün de önünü açacağını sözlerine ekledi. Türkan Aslan şöyle devam etti: “AB ve Avrupa Konseyi (AK) ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarının hayata geçiriliyor olma hali, Türkiye’nin güvenlikçi bir devlet anlayışından hukuk devleti anlayışına geçme arzusunu ifade eden bir adım da olacaktır. Bu aynı zamanda devlet reflekslerinden kurtulma arayışının simgesel bir göstergesi olacaktır. AB ile Kürt sorununun çözümü konusunda Türkiye’nin yaklaşım tarzını ortaya koyacağı için de AB’de yeni bir müzakere sürecinin başlangıcına da hizmet edeceğini düşünüyorum. Yani umut hakkının kullanılması, devletin demokratikleşme konusunda adım atacağı, bu arzuyu dile getireceğini simgeleyen bir adım olarak görüyorum. Hem Türkiye’deki demokratikleşme, hem AB ile ilişkiler, hem de Ortadoğu’daki barış arayışları için önemli bir adım olarak görüyorum.”
 
‘Hukuk reformu şart’
 
Uzun süredir hukuk devletinden uzaklaşan Türkiye’nin, yalnızca Kürt sorunu kapsamında değil, toplumun tüm kesimleri açısından köklü bir reforma ihtiyaç duyduğunu belirten Türkan Aslan, bu bağlamda 27 Şubat çağrısının, Adalet Bakanlığı ile yapılan temasları hızlandırdığını kaydetti. Türkan Aslan, “Aslında Türkiye’nin kuruluşu itibariyle yüzyılı ele aldığınızda gerçek anlamda hukuk devleti olmadığını görüyoruz. O nedenle de 21’inci yüzyılda artık Türkiye’nin tam anlamda hukuk devleti olması gerektiğine yönelik çabaların sonucu olarak değerlendirmek lazım. Türkiye’nin hukuk reformuna, her alanda demokratik bir toplumu inşa edebilmesi için bir hukuk devletine ihtiyacı var. Bu minvalde Adalet Bakanı ve DEM Parti için yaptığı görüşmeleri bu kapsamda ele almak gerekiyor. Özellikle tecrit, umut hakkı, hasta mahpuslar meselesi öncelikli olarak ele alınması gereken sorunlar. Sonuçta Anayasa’da belirtilen yaşam hakkını doğrudan ilgilendirdiği için, bu çerçevede yapılmış görüşmeler ve Türkiye’nin çok hızlı bir şekilde 27 Şubat’ta yapılan çağrıya uygun şekilde değişim ve dönüşüm başlatması, kendine bir yol haritası çizmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.  
 
‘Alternatif yasa teklifi için çalışma grupları oluşturuldu’
 
27 Şubat’ta yapılan çağrının iki aşamalı olduğunu; bunlardan birinin barış, diğerinin ise demokratik toplum inşasına işaret ettiğini dile getiren Türkan Aslan, bu sürecin alt yapısının hazırlanması gerektiğini ifade etti. Bu noktada yalnızca DEM Parti’nin değil, Türkiye’de bu alanda çalışan tüm hukuk kurumları başta olmak üzere, ilgili tüm kurumların hazırlık içinde olması gerektiğini vurgulayan Türkan Aslan şöyle konuştu: “Demokratik bir toplum inşa edeceksek, tüm kurumların demokratikleşme sürecini kendi içinde yaşaması ve yasal güvencelere de kavuşması lazım. Parti olarak bu süreç itibariyle mevcut olan tüm yasaların taranması işlemini önümüze koyduk. Antidemokratik uygulamalara sebep olan bütün yasalardaki düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde tekrar ele alınması gerektiği perspektifiyle önümüze program koyduk. Mevcut temel yasalardaki sorunlu maddeleri ele alarak alternatif yasa teklifleri, yasa taslakları hazırlamayı öne koyduk. Buna ilişkin çalışma grupları oluşturuldu.”