Gıda zehirlenmeleri artıyor: ‘Sermaye kazanıyor halk zehirleniyor’
- 09:05 24 Aralık 2025
- Sağlık/Spor
İZMİR - Gıda zehirlenmesi vakalarındaki artış halk sağlığını tehdit ederken, SES İzmir 2 Nolu Şube Kadın Sekreteri Sibel Uyan, denetimsizlik, güvencesiz üretim ve derinleşen yoksulluğun bu tablonun başlıca nedenleri olduğunu vurguladı.
Türkiye’de gıda zehirlenmesi vakalarındaki artış, halk sağlığının giderek daha kırılgan hale geldiğini ortaya koyuyor. Acil servislerde özellikle ishal, kusma ve ateş şikâyetleriyle yapılan başvuruların son yıllarda belirgin biçimde yükseldiği görülürken, yetersiz denetim, güvencesiz gıda üretimi ve derinleşen ekonomik kriz bu tabloyu ağırlaştırıyor. Dünya genelinde her yıl yüz milyonlarca insanın sağlığını tehdit eden güvenli gıdaya erişim sorunu, Türkiye’de de benzer sonuçlar yaratıyor; toplu tüketim alanları, okul yemekleri ve düşük gelirli kesimlerin eriştiği gıdalar risk alanları olarak öne çıkıyor.
Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir 2 Nolu Şube Kadın Sekreteri Sibel Uyan, artan vakaların yalnızca bireysel önlemlerle açıklanamayacağını belirterek, gıda güvenliğinin kamusal bir sorumluluk olarak ele alınması ve koruyucu sağlık politikalarının güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
‘Ucuzluk baskısı sağlıksız gıdayı yaygınlaştırıyor’
Toplumun büyük bir bölümünün yoksulluk sınırının altında yaşamaya zorlandığını ifade eden Sibel Uyan, gıdaya erişimde kalite ve sağlık kriterlerinin geri plana itildiğini söyledi. İnsanların gıdayı temin ederken önceliğinin ucuzluk haline geldiğini belirten Sibel Uyan, “Bu noktada sağlıksız, insanların hayatını tehdit eden, hatta insanların yaşamını yitirmesine neden olabilecek gıdalar piyasada dolaşmaya başlıyor. Bunun elbette birçok nedeni var. Derin bir yoksulluk ortamında, denetimleri yapamayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Biliyorsunuz, bütçe görüşmeleri tamamlandı. Ortaya çıkan tablo; halktan, emekliden, emekçiden yana değil, sermayeden yana bir bütçe oldu. Bunun sonucunda asgari ücretin altında, yoksulluk sınırının altında, hatta açlık sınırının altında geliri olan aileler var. Bu ailelerin okula giden çocukları var. Bu çocuklar dışarıdan gıda temin etmek zorunda kaldığında en ucuz, en kolay ulaşılabilir olanı tercih ediyor. Bunun sonucunda gıda zehirlenmelerinin arttığını görüyoruz” dedi.
‘Sermayeden yana bütçe, halkı güvencesizliğe itiyor’
Hastaneler, yurtlar ve benzeri toplu tüketim alanlarında maliyeti düşürmeye odaklı ihalelerin ciddi bir risk yarattığını vurgulayan Sibel Uyan, “Bu firmalar ne gıdanın sağlığından, ne saklama koşullarından, ne de üretim koşullarından kendilerini sorumlu tutuyor. Zaten bunların hiçbiri denetlenmiyor. En ucuz ve en basit yöntemler tercih edilirken, insan hayatı doğrudan tehlikeye atılıyor. Denetim yok. Gıda denetimi denildiğinde pazar yerleri ya da çarşılar akla geliyor; buralarda denetimi belediyeler yapıyor. Ancak belediyeler lokantaların, restoranların çatılarını, pergolelerini denetliyor. Gıdanın kendisinin denetlendiği bir mekanizma ise maalesef yok. Üretim aşamasında daha ucuza, daha fazla ürün elde etmek için pestisitler yoğun şekilde kullanılıyor. Bunun da etkin bir denetimi yok. Bunu zaten yurt dışına gönderilen ve geri dönen gıdalardan görüyoruz. Daha ucuz olsun diye saklama koşullarına uyulmuyor. Oysa gıdanın uygun koşullarda saklanması raf ömrünü uzatır. Ancak bu koşullar maliyetlidir ve bu maliyete girilmiyor. Bir peyniri, bir eti hangi koşullarda sakladığınız, nerede ve nasıl muhafaza ettiğiniz sorulmuyor; belge isteyen yok. Bunun sebebi de iktidarın denetim yapıp ortalığı karıştırmak istememesi” diye belirtti.
‘Denetimler gıdanın sağlıklı saklanmasını sağlayabilir’
Denetimsizliğin bilinçli bir tercih olduğunu dile getiren Sibel Uyan, “İnsanlar doyuyor mu, yiyor mu? Yiyor. Bu onlar için yeterli. Gıda güvenliği denetimleri kamunun sorumluluğunda. Belediye ve bakanlıklar düzeyinde bu sorumluluk var ama ben bunun bilerek yapılmadığını düşünüyorum. Çünkü denetim yapıldığında pek çok işletmenin faaliyetini durdurmak zorunda kalacaklar. Oysa bu denetimler gıdanın daha sağlıklı saklanmasını ve tüketilmesini sağlayabilir. Ancak buna da istekli değiller. Önemli olan, gıdanın üreticiden tüketiciye mümkün olan en kısa sürede ve en ucuza ulaşması. Nasıl ulaştığı ise kimsenin umurunda değil.Bu tamamıyla politik bir tavırla, devletin kendi vatandaşına verdiği değerle ilgili bir durum. Bu değerin olmadığını zaten biliyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Gıda zehirlenmeleri vakalarında ciddi bir artış var’
Gıda zehirlenmelerinin önlenebileceğini vurgulayan Sibel Uyan, ancak yoksulluğun bu tablonun başat nedeni olduğunu ifade etti. Üretimden tüketime kadar tüm aşamalarda istikrarlı ve gerçekçi politikalar uygulandığında etkin bir denetim ve izleme mekanizması kurulursa bunun zor olmadığını kaydeden Sibel Uyan, “Örneğin hastanelerde yemekhaneler var ve sağlık emekçileri dahi zaman zaman bu yemeklerden dolayı zehirleniyor. Gıdanın hastaneye nasıl geldiği, nasıl işlendiği, nasıl hazırlandığı ve sunulduğu konusunda hastane yönetimlerinin, mevcut sözleşmeler çerçevesinde yetkileri var. Ancak hastane yönetimleri, yemek hizmeti veren firmalarla aralarındaki ilişkiler nedeniyle bu denetimden imtina ediyor. Çünkü 10 liraya hazırlanması gereken bir yemeğin 5 liraya ihale edildiğini ve bu yemeğin o koşullarda sağlıklı hazırlanamayacağını herkes biliyor. Bu paraya ancak besin değeri düşük, sağlıksız gıdalar üretilebilir. Buna rağmen herkes arkasını dönüyor, kulağını kapatıyor, görmezden geliyor.Bir hekim olarak da şunu söyleyebilirim: Ben bir aile hekimiyim ve birinci basamakta çalışıyorum. İnsanların ilk başvurduğu yerlerden biriyiz. Gıda zehirlenmesi vakalarında belirgin bir artış var. Özellikle kusma, ishal, karın ağrısı gibi şikâyetlerle gelen gastroenterit vakaları arttı. Bu vakaların önemli bir kısmı öğrenciler” diye kaydetti.
‘Sağlıklı gıda herkesin hakkı’
Bakanlığın yaşananlara rağmen harekete geçmemesinin kamuoyunda ciddi bir güvensizlik yarattığını dile getiren Sibel Uyan, bu durumun “karışmayın, rahat bırakın” anlayışını pekiştirdiğini söyledi. Sibel Uyan son olarak şunları söyledi: “Evde yemek saatine yetişemeyen, okulda ya da dışarıda yemek tüketmek zorunda kalan çocuklar çok sağlıksız gıdalara maruz kalıyor. Bu son derece üzücü. Sağlıklı gıda herkesin hakkıdır. Bu hak temiz hava ve temiz suyla başlar. Tüketim aşamasında da herkesin bu haktan eşit şekilde yararlanması gerekir. Yoksulluğun ortadan kaldırılması, bu ülkede insanlara reva görülmemesi halinde, bu sorunların büyük ölçüde kendiliğinden çözüleceğini düşünüyorum”







