
Kolombiya’dan Rojava’ya: Kadın-barış ekseninde ortak hafıza
- 09:01 13 Haziran 2025
- Güncel
Derya Ren
MÊRDÎN - Kadınların devrim süreçlerindeki belirleyici rolüne dikkat çeken Praksis Dergisi Yayın Kurulu üyesi Dr. Ecehan Balta, yeni toplumsal sözleşmelerin kadınların öncülüğünde şekillenmesi gerektiğini söyleyerek, "Kadın sorunun çözülmesi için enternasyonal kurumsal yapılara ihtiyacımız var. Dayanışmalara ve işbirliklerine ihtiyacımız var" dedi.
İnsanlık tarihi boyunca yaşanan savaş ve çatışmaların ardından yürütülen müzakere ve barış süreçleri, çatışmaların son bulmasına olanak tanımıştır. Bu tarihsel süreçlerin deneyimleri, gelecekteki barış inşası için önemli dersler sunmakta. Ancak bu süreçlerde kadınların konumu çoğunlukla geri planda kalmış; görüşme masalarında yer bulmakta zorlandı. Buna rağmen, kadınlar özellikle siyasal yaşam başta olmak üzere hayatın her alanında var olma ve söz sahibi olma mücadelesi vermeye devam ediyor.
Kürdistan’daki kadın mücadelesi, özgürlük hareketi içerisinde taşıdığı öncülük rolüyle, dünya devrimler tarihinde kadının oynadığı tarihi rolü yeniden hatırlatıyor. Tarih boyunca birçok devrimde aktif rol üstlenen kadınlar, devrim sonrası süreçlerde ise çoğunlukla geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine itilmeye çalışıldı. Oysa 2012’den bu yana süren Rojava Kadın Devrimi, bu kalıpları kırarak, kadınların sadece bir devrimin öznesi değil, aynı zamanda kurucusu ve sürdürücüsü olabileceğini açıkça ortaya koydu.
Dünya devrim ile barış süreçlerinde kadının rolü ve kazanımlarına dair Praksis Dergisi Yayın Kurulu üyesi Dr. Ecehan Balta, ajansımızın sorularını yanıtladı.
*Dünyadaki devrimci süreçlerde kadınların rolü neyi dönüştürdü? Kadının sadece katılımcı değil, kurucu özneliği hangi pratiklerle ortaya çıktı?
Devrim süreçlerinde kadınlar çok aktif rol alıyor. Özellikle Rus, Alman devriminde bunun çok belirgin örneklerini görebiliyoruz. Alman devriminde Rosa Luxemburg, olmasaydı Alman devrimi olmazdı. Rus devriminde Aleksandra Kollontai’nin ve diğer devrimlerde kadınların aldığı roller son derece önemlidir. Devrim deyip geçiyoruz ancak Temmuz ve Şubat günlerini tamamen unutuyoruz. Bunlar tamamen kadın mücadelesinin kazanımlarıdır. Daha sonra devlet kurumları kuruldukça kadınlar o kurumlardan dışlanıyorlar. Bu da onların siyasi hayatın dışına itilmesine neden oluyor. Ve kadınlar yine evlerin, tarlaların içerisine haps ediliyorlar. Rojava devrimine baktığımız zaman bunu aşan bir noktadayız. Rojava devrimi bir kadın devrimidir. Kadınlar orada kooperatifleşme yoluyla kendi üretimlerini geliştirmek, toplumsal üretimdeki yüklerini azaltmak ve bu süreçlere dahil olmak için çok ciddi bir çaba gösteriyorlar.
‘Kadınlar toprağın bilgesidir’ deriz. Bu Latin Amerika’da ki devrimsel süreçte, kadınların toprağın üreticileri olarak görülüyor. Bu da şunu getiriyor kendisiyle beraber; üretime katılmalarıyla birlikte siyasete de katılıyorlar. Kolombiya 2016 yılı Farc gerillalarıyla Kolombiya hükümeti arasında bir barış anlaşması imzalandı. O süreçten önce özellikle kırsal kesimde yaşayan kadınlar ciddi bir eşitsizlik arasında yaşamlarını idame ettiriyorlardı. Çok ciddi bir kırsal yoksulluk yaşanıyordu. Örneğin; kadınların orada verdiği mücadele ile birlikte toprağın hukuki bir kişiliğinin olduğunun kabul edilmesi ve ‘Onarıcı’ başlığı altında savaşın doğaya verdiği zararların tanzim edilmesi, doğaya verilen zararlar için iş alanlarının açılması gibi durumlar gündeme getirildi.
Toprak-Kadın eşleştirmesi
Kolombiya’da 70 kadın örgütünün kurduğu bir yapı var. Ve bu yapı barış sürecinde katkıları olmak için kurulan bir yapı. ‘Kadın ve toprak’ kavramını hukuki bir kavram olarak kabul ettirdiler ve mahkeme süreçlerine de bunu yansıdı. Tabi bu tür örnekler çoğaltılabilinir, Brezilya, Kuzey İrlanda’da da gördük. Bütün barış süreçlerinde ‘Toprağın feminizasyonu’ diyebileceğimiz, Toprak-Kadın eşleştirmesi, tabi bu maddi temelleri olan bir eşleşme. Bunu özcül bir şekilde söylemiyorum ‘kadın toprağa benzer ikisi de doğurgandır’ türü böyle bir dinsel mitagonlar yaparak söylemiyorum. Maddi temelleri olan, üretim ilişkilerinden kaynaklı bunu söylüyorum. Tabi barış sürecinde kadınların rolünü bununla sınırlı tutmamak gerekiyor. Barış sürecinde sadece kadının rolü sadece toprağın haklarının savunulmasından ibaret değil. Gündelik hayatta özgürlüklerin savunulması ile ilgilidir. Siyasal, toplumsal, ekonomik özgürlüklerin savunulmasıyla ilgilidir. Bir bütünen bakmak lazım. Tabi bu bir bütünün içinde ekolojik haklar da yer alıyor.
*Kadınlar olmadan yapılan devrimler neden çoğu zaman patriyarkanın başka biçimlerini üretmeye devam ediyor? Devrimin içeriğine kadın özgürlüğü bakışı dahil edilmediğinde neler eksik kalıyor?
Devrim bir bütün olarak gündelik hayatın dönüşümüdür. Devrim, iktidarın birinden alınıp diğerine verilmesi değildir. Bütün hayatın değişmesidir. Örneğin bizim kendi enerji ihtiyacımızı sorguladığımız, işte ‘enerjiyi güneşten mi yoksa fosilden mi üreteceğiz?’ sorusunu bir kenara bırakıp, ‘bizim enerjiye neden ihtiyacımız var, bu enerji ile ne yapacağız?’ diye sorduğumuzda kentlerimizi ona göre planladığımız, çocuk bakımının toplumsallaştığı, ev emeğinin toplumsallaştığı sistemsel bir dönüşümdür devrim. Bundan kaynaklı bu sistemsel dönüşümlerin temellerine baktığımızda yani kapitalizme baktığımızda, kadının toplumsal emeğinin sömürüldüğü bir sistemi değiştirmeye çalışıyoruz. Kadınların ücretsiz bir şekilde çalıştırılması ve emeğinin görünmez olması erkek egemen sistemin hoşuna gidiyor. Görülmeyen bu emeğin bir dönüşüme uğramasını istemiyorlar. Ve bu dönüşümün önünü kapatmak için devrim kurumsallaştığında kadının tekrar evlerine gönderildiğini dünya devrim sistemi örneklerinde gördük.
*Yeni toplumsal sözleşmelerin inşasında kadınlar nasıl bir rol oynayabilir?
Toplumsal sözleşmenin yapılabilmesi için kadının özgür bir şekilde taraflar arasında yerini alması gerekiyor. Ve o sözleşmedeki hakkını sonuna kadar savunması gerekir. Hep aktif olması gerekir. Kadınlar kazanmış olduğu hakları koruması lazım, yoksa kazanmış olduğu haklar birer birer geri alınır. Rus devriminde bu yapıldı. Rus devriminde kadınlar ve erkekler eşitti. Evlilik zorunluluğu kaldırılmıştı. Çocuklarının bakımının toplumsallaştırılması için bir takım adımlar atılmıştı. Kadınların eşit temsili noktasında bir sürü gelişme vardı, Anayasa değişmişti. Bir toplum sözleşmesi oluşmuştu. Tüm bu kazanımlar bir yere kadar korundu. Devrimden sonra kadınlar dağınık ve örgütsüz bir hale getirildiler. Devrimden 21 yıl sonra 1938 yılında Anayasa değiştirildi. Ve devrimle birlikte kadınların kazanmış olduğu bütün haklar elinde alınmış oldu. Devrim yapmak daha kolay partiyarkayı yıkmak daha zor. Devrim süreci yılları alabilir, toplumun tüm nüveleri değişene kadar bu mücadele devam edecek. Devrimci dönüşümler kadınlar için önemlidir, ancak onu devam ettirmek gerekir.
*Günümüzde kadın hareketlerinin uluslararası dayanışma içinde devrim ve barış süreçlerine müdahil olma kapasitesi nedir? Sizce kadınlar yeni bir enternasyonalizmin kurucu gücü olabilir mi?
Dünyadaki kadın hareketleri olarak, birbirimizden bir şey öğrenmesi biraz geç başladı. Bu süreç 2000’li yıllardan sonra başladı. O yıllarda yapılan Dünya kadın yürüyüşü var. Bizim her alanda kadın örgütleri olan birbirimizle bağlantılı olmak zorundayız. Çünkü kadın hareketlerinin birbirilerinden bir şeyler öğrenmeye ihtiyacı var. Kadın hareketlerinin birlikte örgütlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kadın hareketi, ekoloji hareketi gibi enternasyonaldir. Dünyanın herhangi bir yerinde eğer kadın hakları noktasında gelişmeler olmuyorsa bu bizim içinde bir tehdittir. Kadın sorunun çözülmesi için enternasyonal kurumsal yapılara ihtiyacımız var. Dayanışmalara ve işbirliklerine ihtiyacımız var. Enternasyonal dayanışma olmazsa başka ülkelerde kadın örgütünün keşfettiği bir şeyi biz daha sonra keşfediyoruz. Başkasının deneyiminden öğrenmek için bile diğer kadın örgütleri ile dayanışma içerisinde olmak önemlidir.