Dürzi aktivist: Bizim için en uygun model Kürtlerin modeli

  • 09:08 21 Temmuz 2025
  • Güncel
Derya Ren
 
HABER MERKEZİ – Süveyda’da yaşayan Dürzi aktivist Aram Şekib, yaşanan katliamdan kurtuluşun yolunun özsavunma ve Kürtlerin inşa ettiği Özerk Yönetim modeli olduğunu belirterek, “Kürt halkımızla daha fazla diyalog, dayanışma ve koordinasyon içinde olmayı destekliyoruz. Onları yalnızca müttefik ve dost değil, aynı zamanda güvenli bir liman olarak görüyoruz” dedi.
 
Baas rejiminin devrilmesinin ardından, geçici Şam hükümetine bağlı Savunma Bakanlığı’na bağlı silahlı gruplar tarafından özellikle Tartus, Hama ve Lazkiye gibi kıyı kentlerinde Alevilere yönelik çok sayıda katliam gerçekleştirildi. Bu saldırılarda yüzlerce Alevi katledildi, yüzlercesi ise kaçırıldı, tutuklandı ya da kaybedildi. Alevilere yönelik bu saldırıların durdurulması için uluslararası güçler tarafından herhangi bir somut adım atılmazken, 13 Temmuz’da bu kez Dürzilerin yoğunlukta yaşadığı Süveyda kentine yönelik yeni bir saldırı başlatıldı.
 
Şam hükümetine bağlı güçler tarafından başlatılan saldırılarda, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) verilerine göre bugüne kadar en az 940 kişi yaşamını yitirdi. Saldırılar sırasında, Süveyda’da çatışmaları takip eden bir gazetecinin de katledildiği bildirildi.
 
Konuya dair Dürzi aktivist Aram Şekib, değerlendirmelerde bulundu.
 
HTŞ ve Türkiye’nin ortaklaşa grupları
 
Baas rejiminin yıkılmasıyla birlikte büyük bir sevinç yaşadıklarını söyleyen Dürzi aktivist Aram Şekib, aynı zamanda kendilerini bekleyen sürece dair ciddi korkular taşıdıklarını da ifade etti. Bu korkunun temelinde, Dürzilerin dini ve etnik kimlik açısından bölgede bir azınlık olmalarının yattığını belirtti.
 
“Rejimin yıkılmasına Dürziler öncülük etti. Şam’a ilk ulaşanlar Dürzilerdi ama kimse bundan söz etmiyor” diyen Aram Şekib, Dürzi topluluğunun kendisini korumak için gruplar halinde silahlı özsavunma birlikleri oluşturduğunu aktardı. Bu örgütlenmenin, Dürzilerin özellikle HTŞ’ye (Heyet Tahrir El Şam) olan güvensizliğini gösterdiğini ifade eden Aram Şekib, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“HTŞ’nin daha önce İdlib’de Dürzilere yönelik gerçekleştirdiği katliamları ve Dürzileri Sünni inancına zorlayan baskılarını çok iyi biliyoruz. HTŞ’ye güvenimiz yok. Ayrıca HTŞ ile Türkiye’ye bağlı grupların ortak gruplar kurduğuna dair ciddi duyumlar alıyoruz.”
 
Şam hükümeti ne yapmak istiyor?
 
“Şuan katliamı yapan kişilerin daha önce Kürtlere yönelik de aynı saldırıları yapanlar olduğunu biliyoruz” diyen Aram Şekib, Ezîdî kadınlara yönelik yapılan saldırıların unutulmaması gerektiğinin altını çizdi. Aram Şekib, “Kürtler aramızda çok farklı benzer faktörler var. Bundan kaynaklı da bizler de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi gibi bir özerk yönetim istiyoruz. Tüm Dürzilerden şunu istiyoruz: Merkezi olmayan bir yönetim sistemi için mücadele edelim. Tüm Suriye halklarının demokrasi ve özgürlük talebi var ancak Şam hükümeti bu talebi kulak arkası yapıyor. Öte yandan Şam hükümeti merkeziyetçi bir İslami yönetim kurmanın peşinde” diye ekledi.
 
Özerk Yönetim modeli
 
“Ne yapılması gerekiyor?” sorusunu Dürzi kadınlar olarak sıkça kendilerine sorduklarını belirten Aram Şekib, kadınların yaşamın her alanında daha fazla statüye sahip olması gerektiğini vurguladı. Son dönemlerde Dürzi kadınların silah eğitimi konusunda çalışmalar yaptığını ve bu eğitimin özsavunma açısından hayati olduğunu ifade eden Aram Şekib, 
 
“Saldırıların artması nedeniyle Dürzi kadınlar olası bir saldırıya karşı kendi savunmalarını planlıyor. Hatta kaçırılma ve esir alınma durumlarına karşı, bazı kadınlar yanlarında zehir taşıyor; yani ölümü göze alıyorlar. Kürtlerin inşa ettiği özerk yönetim modeli bizim için de en uygun ve uygulanabilir modeldir” şeklinde konuştu.
 
Dürzi ve Alevi katliamı
 
Dürzilere yönelik uluslararası kamuoyunun sessizliğini eleştiren Aram Şekib, bu sessizliğin belirli ülkeler arasındaki örtük mutabakatla açıklanabileceğini ifade etti. Aram Şekib, şunları söyledi:
 
 “Bu sessizliği, Türkiye, ABD ve İsrail gibi bazı ülkelerin ortak mutabakatıyla açıklıyorum. Bu ülkeler hem bu hükümeti meşrulaştırıyor, hem de aynı zamanda gayrimeşru olduğunu iddia ediyor. Bu çelişkili tutum, Suriye’nin sahil kentlerinde uygulanan senaryolarda olduğu gibi, Dürzilere karşı işlenen katliamlar konusunda sessiz kalınmasına zemin hazırlıyor. Halep’e ilk girdikleri gün Kürtler Halep’ten, özellikle Kürt mahallelerinden sürüldü ve doğrudan hedef alındı. O günden bu yana yaşanan aşağılamalar, Kürtlerden Alevilere, Dürzilere ve Şam’daki Mar Elias Kilisesi’nin bombalanmasına kadar giderek daha da genişledi. Bu olaylar birbirinden bağımsız değil. Bence bu sessizlik yalnızca Batı’dan değil, Arap ve İslam ülkelerinden de kaynaklanıyor. Umursamıyorlar.”
 
Aram Şekib, halkını soykırım tehdidinden korumanın yolunun ortaklaşmadan ve örgütlü öz savunmadan geçtiğini vurguladı. Dürzilerin topraklarını yönetme, kontrol etme ve savunma konusunda güçlenmesi gerektiğini belirten Aram Şekib, 
 
“Bu, öz savunmadır ve dünyadaki her insanın hakkıdır. Topraklarını koruma, yaşam alanlarını savunma ve kaderini belirleme hakkı meşrudur. Bu şekilde bir örgütlenme, Dürzileri olası bir soykırımdan kurtaracaktır. Suriye’deki diğer tüm halklar da benzer tehditlerle karşı karşıya. Aynı zamanda kadınlar da doğrudan bir soykırım tehdidiyle yüz yüze yaşıyor” ifadelerine yer verdi.
 
Özsavunma vurgusu
 
Suriye’deki azınlık halklara yönelik saldırıların soykırım düzeyine ulaştığını belirten Aram Şekib, bu tehditlere karşı sessiz kalınmaması gerektiğini vurgulayarak, rejimin yıkılmasının ardından Kürtlerden olduğu gibi Dürzilerden de silahlarını teslim etmelerinin istendiğini hatırlatarak şunları söyledi: 
 
“Bu silahlar meşru müdafaa içindir. Bu ülkede Arap ya da Sünni olmayan halklara yönelik tüm katliamlar ve saldırılar, silahın birincil savunma aracı olduğunu açıkça göstermiştir. Bu göz ardı edilemeyecek bir gerçekliktir." 
 
'Kürt bölgeleriyle bağlantı kurulmasını da talep ediyoruz' 
 
Aram Şekib, Kürt halkıyla dayanışma ve koordinasyonun önemine de dikkat çekerek, 
 
“Kürt halkımızla daha fazla diyalog, dayanışma ve koordinasyon içinde olmayı destekliyoruz. Onları yalnızca müttefik ve dost değil, aynı zamanda güvenli bir liman olarak görüyoruz. Bu nedenle Süveyda ile Kürt bölgeleri arasında bağlantı kurulmasını da talep ediyoruz” dedi.