
‘ATK’nin verdiği raporların sağlık hakkına ilişkin bir karşılığı yok’
- 09:04 27 Temmuz 2025
- Güncel
Pelşin Çetinkaya
AMED - ÖHD Genel Merkez Hapishane Komisyonu Sekreteryası Ayşe Şehriban Demirel, cezaevlerinde hasta tutsaklara yönelik hak ihlallerinin kasıtlı şekilde sürdürüldüğünü belirterek, ATK raporlarından yüksek güvenlikli cezaevlerine, kelepçeli muayene dayatmalarından kadın tutsaklara yönelik cinsiyetçi uygulamalara kadar birçok başlıkta yaşanan ihlallerin insan haklarını sistemli biçimde ihlal ettiğine dikkat çekti.
İnsan hakları ihlallerinin sistematik bir biçimde en çok yaşandığı alanlardan biri olan cezaevlerinde tutsaklar, fiziksel koşullardan tecrit uygulamasına kadar birçok ihlalle karşı karşıya kalıyor. Bu alanlarda keyfî ve hukuk dışı uygulamalar ile tutsakların kendi aralarında sosyalleşmesi, ifade özgürlüğü, aile görüş hakkının sağlanması engellenirken, uygulanan bu ihlaller ve cezaevindeki yaşam koşullarıyla da ciddi sorunlar yaşanıyor. Özellikle bu alanlarda yaşayan hasta ve gebe tutsaklar, bu sorunlardan en çok etkilenen kesim arasında yer alıyor. Kelepçeli muayene dayatması, revire geç çıkarılma, hasta sevklerinin geç yapılması ya da hiç yapılmaması, cezaevinde çalışan sağlık personeli sayısının yetersiz olması gibi problemler, hasta tutsakların durumunu daha da kötüleştiriyor. Bu sorunlar karşısında kişinin en temel hakkı olan yaşam hakkı da ihlal edilmiş oluyor.
Her gün daha fazlasıyla karşılaştığımız ve hâlâ çözüm getirilmeyen bu sorunlara ilişkin Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkez Hapishane Komisyonu Sekreteryası Ayşe Şehriban Demirel değerlendirmelerde bulundu.

Cezaevlerindeki hasta tutsakların çok fazla hak ihlaline uğradığını belirten Ayşe Şehriban Demirel, “Hapishaneleri uzun zamandır takip ediyoruz. Siyasi mahpuslar hem hapishane koşullarından hem de hastalıklarından kaynaklı hak ihlaline en çok maruz bırakılanlar arasında. Çoğu hasta mahpusun yaşı da oldukça ileri. Uzun zamandır bu durumla ilgili başvurular yapılıyor ve hukuki mücadeleler sürdürülüyor. Ancak elle tutulur, somut anlamda adımlar hâlâ atılmıyor. Yaşam hakkını, sağlık hakkını gözetecek şekilde herhangi bir düzenleme yapılmıyor. ATK tarafından da etik ve tıp hukukuna uygun raporlar verilmiyor. Bu hâliyle hasta mahpuslara yönelik hak ihlalleri devam etmektedir” sözlerine yer verdi.
‘ATK siyasi saiklerle hareket ediyor’
Ayşe Şehriban Demirel, ATK’nin hasta tutsaklar konusunda taraflı davrandığına ve bunu da raporlarına yansıttığına dikkat çekerek, “ATK, durumu ‘cezaevinde kalamaz’ raporu gerektiren hasta mahpuslarda dahi, tıp etiğine uygun olmayan yöntemlerle; kişinin sağlığıyla ilgili detaylı bir kontrol yapmadan ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veriyor. Genelde bu raporlar mevcut hapishanenin idaresi tarafından verilen sağlık raporları ya da kişinin beyanı alınarak oluşturuluyor. Biz buna çok tanık oluyoruz. Bunu özellikle hasta mahpuslarla ATK’ye sevk edildikten sonra yaptığımız görüşmelerde öğreniyoruz. Kendilerine sadece, ‘Neyin var? Nerenden rahatsızsın?’ şeklinde sorular sorularak bir rapor hazırlanıyor. ATK, bilimsel yöntemlerle sağlık etiğine uygun şekilde herhangi bir denetim de yapmamaktadır. Kişilerin sağlık kontrollerini yapmadan, kâğıt üstünde karar vermektedir. Bu anlamıyla da zaten ATK’nin kendisinin aslında siyasi saiklerle hareket ettiğini görüyoruz. Verdiği raporların da hiçbir şekilde sağlık hakkına ilişkin bir karşılığının olmadığını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
'Koşullar kötüleşiyor'
Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde bulunan hasta tutsakların yaşamı idame ettirme çabalarının daha güç olduğunu söyleyen Ayşe Şehriban Demirel, “Çoğu hasta ve siyasi mahpus, özellikle son dönemlerde sayısı artırılan S tipi, F tipi dediğimiz yüksek güvenlikli hapishanelere gönderilmekte. Hasta tutsaklar, öncesinde daha kalabalık koğuşlarda kalıyor ve arkadaşlarından aldığı destekle bir nebze de olsa yaşam koşullarını oluşturabiliyordu. Hasta tutsakların sağlık sorunları, yüksek güvenlikli, hücre tipi, kendi tek başına yaşamını idame ettirme zorunluluğu olan yerlerde artıyor. Bununla birlikte psikolojik rahatsızlıkların arttığını gözlemliyoruz. Çünkü yüksek güvenlikli hapishanelerin, iktidar ve devlet tarafından yapılma amacı, kişileri aslında tecrit etmektir. Bu anlamıyla tecrit koşulları, hastalıklarla birlikte psikolojik rahatsızlıkları da kişilerde arttırmaktadır. Bu yüzden hasta mahpuslar için koşullar gittikçe kötüleşiyor” dedi.
Dayatmalar ve işkenceler
Ayşe Şehriban Demirel, tutsakların birçok dayatmaya maruz kaldığını da eklerken şöyle devam etti: “Yine birçok hapishanede ağız içi arama dayatılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) de bu anlamda ihlal kararı verdiği; tamamen işkence ve kötü muamele olan bir durum olmasına rağmen birçok hapishane ve özellikle jandarma tarafından ağız içi arama ve kelepçeli muayene hâlâ dayatılıyor. Hasta mahpuslar bu dayatma ve işkencelere karşı politik bir tutum olarak çoğu zaman hastaneye gitmeyi reddediyor. Bu uygulamanın kaldırılmasını istiyorlar. Bu tutuma karşı da devlet tarafından hukuka aykırı bir direnç gösterildiği için hasta mahpusların hastane sevkleri de sağlıklı yapılamıyor. Ayrıca mahpuslar, hastaneye gitse de yine aynı şekilde ring araçlarında ya da hastanede kötü muamele, bekletme, kelepçeli muayene dayatması ile karşı karşıya kalıyor. Bu ve bunun gibi birçok durum hasta mahpusların yaşadığı ciddi hak ihlallerini gözler önüne seriyor. Ama ne yazık ki bununla ilgili somut bir adım atılmıyor.”
‘İGK de alternatif yargı mekanizmasına döndü’
İdari Gözlem Kurulu’nun görevi dışında kararlar verebildiği noktasına geldiğini söyleyen Ayşe Şehriban Demirel, “İdari Gözlem Kurulları da (İGK) özellikle 2020'den sonraki infaz değişikliklerinden sonra cezaevlerinde tamamen bir alternatif yargı mekanizmasına döndü. Kişilerin yargılanıp cezasını bitirdiği ya da mahkûmiyet aldığı dosyalarını konu ediyorlar. Disiplin cezaları üzerinden kişiye daha fazla soru sorup adeta yargılama yapıyorlar. Mevcut durumda İdare Gözlem Kurulu kanuna aykırı davranmakta. Hasta mahpusların durumunu da gözeterek aslında tahliye kararı verebilir. Ancak maalesef çoğu zaman onlar da mahpusluğun devamına karar veriyor” sözlerine yer verdi.
Kadınlar cezaevlerinde de hedefte
Ayşe Şehriban Demirel, bu alanlarda uygulanan kötü muamelelerden kadınların büyük oranda etkilendiğini ve kasten hedef alındığını belirterek, “Toplumda kadının yaşadığı ayrımcılık, kapatılma alanları dediğimiz hapishanelerde de daha fazla ortaya çıkıyor. İnfaz rejiminin erkek egemen yapısını ele aldığımızda kişinin hem kadın olması hem politik bir mahpus olmasından kaynaklı daha fazla ayrımcılığa maruz kaldığını görüyoruz. Bu anlamıyla hamile olan, çocuklarıyla birlikte hapishanede yaşamak zorunda olan kadınlar cinsiyet ayrımına daha fazla maruz kalmakta. Özellikle infaz memurları, idare veya jandarma tarafından daha farklı ve kötü muameleye maruz kalmaktadırlar” ifadelerini kullandı.
Tutsaklar üzerindeki eşitlik ve ayrımcılık hususu
Siyasi tutsakların diğer tutsaklardan farklı muamele gördüğünü ve cezaevlerindeki uygulamalar için yeni düzenlemelerin getirilmesi gerektiğinin altını çizen Ayşe Şehriban Demirel, “Siyasi mahpuslar, belli aralıklarla çıkarılan infaz paketleri ile sistematik bir şekilde dışarıda bırakılmaktadır. Ancak son çıkan 10. Yargı Paketi’nde durum böyle olmadı. Bizler süreçten kaynaklı Türkiye'nin samimi bir adım atacağı beklentisindeydik. İnfaz paketinde siyasi politik mahpuslara ilişkin eşitlik istiyoruz. Bu, hukuki bir talep. Eşitlik ilkesinin uygulanması, ayrımcılığın giderilmesiydi. Ancak yine siyasi-politik mahpuslar bunun dışında bırakıldı. Hasta mahpuslara ilişkin bir düzenleme yapıldı. Ancak orada bile hasta mahpuslar ve ağırlaştırılmış müebbet ile cezaevinde bulunan mahpuslar devre dışı bırakıldı.
Çözüm dediğimiz noktada ise çıkarılabilecek infaz paketlerinde tamamen eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağına uygun bir şekilde kararların ve düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Herhangi bir politik ya da adlî mahpus ayrımı gözetmeden kişilerin uluslararası hukuka uygun infaz rejimlerine dönük düzenlemeleri yapılmalı. Politik mahpuslar açısından da elbette bu sürecin getirdiği beklentiler var. Olması gereken üzerinden konuştuğumuzda TMK’daki düzenlemelerin değiştirilmesi gerekiyor. Bunun yansıması olan infaz kanununda yer alan, politik mahpusları özellikle PKK’li mahpusları etkileyen düzenlemelerin değiştirilmesi gerekiyor. Bu tamamen yürütülen müzakere ile barış sürecinde olumlu somut adımlar olarak karşımıza çıkacak. Bu anlamıyla mevcut barış sürecine de daha fazla destek olunacaktır” diye konuştu.