Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik: Toplumsal barış sona kalırsa süreç zayıflar
- 18:14 17 Eylül 2025
- Güncel
ANKARA - “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”, bugünkü 10’uncu toplantısında çok sayıda akademisyeni dinliyor. Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, dünya örneklerini anlatarak neler yapılması gerektiği üzerinde durdu.
Kürt sorununun çözümü için Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nu bu hafta da 10’uncu toplantısı için bir araya geldi. Açılışı yapan Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, komisyonun geniş bir mutabakatla bugüne geldiğini belirterek, “Elimizi çabuk tutmalı ve Türkiye’ye özgü bir çözüm modelini ortaya koymalıyız” dedi.
‘İradeyi ve umudu yitirmemeli’
Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik komisyonda söz alarak, “Barış sonrası da çok uzun bir süreç 5-10 yıl olarak söyleniyor ve nedenlere çözüm bulunmadıkça da şiddet devam ediyor. Barış sonrası toplumlar tekrar çatışmalı dönemlere geri dönebiliyorlar yani barış süreçleri uzun ve iniş çıkışlı süreçler. Guatemala'da tarafların konuşmaya başlaması ve anlaşmaya varması arasındaki süre 10 yıl. Sudan'da 11 yıl” diyerek sürece dikkat çekti.
Ayşe Betül Çelik, komisyonun işinin çok zor olduğunu ama başarılırsa komisyon üyelerinin tarihe geçeceğini belirtti. Sürecin toplumsallaşmasının önemini dünya örnekleriyle anlatan Ayşe Betül Çelik, “Filipinler'de barış sürecinde 17 yıl ve 4 başkan görmüş. Kolombiya'da bütün başarısız denemeleri de göz önünde bulundurursak 32 yıl ve 7 başkan görmüş. Ne demeye çalışıyorum? Umudu yitirmemek gerekiyor. Bu işin doğası böyle ve siyasi iradeyi sağlam tutmak gerekiyor” dedi.
'Barışın tasarımı kazanma mantalitesinden çıkışla mümkün olur'
Ayşe Betül Çelik, barışın iyi tasarımının kazanma mantalitesinden çıkışla mümkün olabileceğini söyleyerek tek tarafın kazandığı çatışmaların çok az olduğunu vurguladı. Ayşe Betül Çelik, “Çeçenistan, Sri Lanka ve Peru örneklerini görebiliriz. Özellikle Sri Lanka kötü bir örnek, şiddet yeniden yükseldi” diye belirtti. Ayşe Betül Çelik, Kolombiya’daki barış sürecinde ordunun elde ettiği askeri başarıların sürece katkısı olsa da devletin karşı tarafı tamamen yenemediğini fark ettiğinde sürecin başarıya ulaştığını ifade etti. Filipinler’de de tarafların masaya oturmasının, savaşın toplum üzerindeki maliyetinin anlaşılmasıyla mümkün olduğunu hatırlattı.
Siyasi çözüm tek çıkış farkındalığı
Ayşe Betül Çelik, dünya örneklerinde tarafların savaşın ve askeri çözümün imkânsızlığını kabul edip siyasi çözümü tek çıkış yolu olarak gördüklerinde barışa ulaştıklarını vurgulayarak, Filipin hükümetinin askeri üstünlük sağladıktan sonra sorunun siyasi bir mesele olduğunu anlayarak barış sürecini başlattığını hatırlattı.
'Kapsayıcılık barış süreçlerini güçlendiriyor'
Barış süreçlerini iki aşamada ele alınması gerektiğine işaret eden Ayşe Betül Çelik, “İlk aşama negatif barış, yani şiddetin durdurulmasıdır. İkinci aşama ise pozitif barış yani kalıcı barışın inşasıdır. Birinci aşamadan ikinciye geçemezsek barış kalıcı olmaz” ifadelerini kullandı. Kolombiya sürecinin yalnızca silah bırakma değil, kırsal reform, uyuşturucu sorununa çözüm ve siyasi katılımın güçlendirilmesiyle başarılı olduğunu söyleyen Ayşe Betül Çelik, kapsayıcılığın önemini vurguladı.
Barış aktörlerinin üç seviyede sürece katılması gerekiyor
Barış aktörlerinin üç seviyede incelendiğini kaydeden Ayşe Betül Çelik, “Genellikle barış denince yalnızca üst seviye liderlerin anlaşmaları akla geliyor. Oysa orta seviye aktörler –sivil toplum üyeleri, akademisyenler, gazeteciler– barış talebini sürdürdüklerinde tarafları yeniden masaya oturtabiliyor. Bu aktörlerin çalıştaylar ve farklı yöntemlerle sürece katılması önemlidir. Barış komisyonları gibi farklı modeller olabilir. Barışı destekleyici süreçlere girmesi Gerekiyor. Yani sadece üst seviye ile ilgili modellere takılı kalmamamız birbirini destekleyen farklı modeller üretmemiz gerekiyor. Son aşama halk liderliği. Çatışmada direkt etkilenmiş kesimlerin kanaat önderleri, çatışmanın toplumsal etkilerinin iyileştirilmesi için yerelde çalışmalar yürütülmesi gerekiyor” diye belirtti.
Ayşe Betül Çelik'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
‘Güvenlik barış süreçlerinde önceliklidir, fakat bunla sınırlı kalmamalıdır’
"Etnik çatışmalar çok farklı boyutlarda sorunlar üretiyor. Barışı sadece güvenlik eksenli olarak yanlış olur. Burada farklı başlıklar altında çeşitli bizim de yaşadığımız sorunları özetlemeye çalıştım. Ekonomik boyutu, siyasi boyutu, güvenlik boyutu, sosyo- kültürel boyutu, ilişkisel boyutu. Bu komisyon şu ikinci kolonun en altındaki şeyi yapmaya çalışıyor. Nedir? Silahlı grupların varlığı ile ilgili çalışıyor. Ama şunu söylemek gerekiyor. Uzun süren çatışmalarda bu konu birbiriyle iç içe geçiyor. Yani hem olabildiğince kapsayıcı olmak gerekiyor bunları halletmek için hem de bu konuların birbiriyle bağını iyi anlamak gerekiyor. Örneğin silahlı grupların varlığının temel sosyo kültürel ve siyasi haklarla gelişmeler sağlanmadıkça süreceğini görmek gerekiyor. Bu tablo barış inşasında önce belirlememiz gereken konuları söylüyor. Ölümlerin durdurulması barış süreçlerinin ilk adımı demiştim. O yüzden güvenlik konusu barış süreçlerinde önceliklidir. Fakat bu konuyla sınırlı kalmamalıdır. Çatışma durduktan sonra eline silah almış kesimlerin silahsızlanması ve barışçıl bir toplumun inşası önemlidir.
Güvenlik sonrası yapılacaklar neler?
Burada genel genel başlıklarla gördüğümüz konular güvenlik sağlandıktan hemen sonra yapılması gerekenler. Bunlar özetlersem: daha kapsayıcı yönetişim modelleri geliştirmek, çatışma yerinden ettikleri kesimlerin yerlerine geri dönmesi ve bu yerlerin kalkındırılması, çatışmanın bozduğu sosyal dokunun iyileştirilmesi ve onarılması. Bu yapılırken de farklı gruplar arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi gerekmektedir.
Toplumsal barış sona kalırsa süreç zayıflar
Bu diyagramda toplumsal barış en son adım gibi gösterilmekte. Fakat son yapılan çalışmalar bunun sona kaldığı durumlarda sürecin zayıfladığını göstermekte. Mesela Filipinlerde 1992 ve 93'de hükümet milli diyalog süreci başlatmış ve insanlara barış senin için ne anlama geliyor ve barışı nasıl sağlayabiliriz soruları sorulmuş. Bunun sonucunda ülke barış müzakere ile ihtiyarı konusunda bir milli mutabakat da varmış. Ve bu örnek gösteriyor ki toplumsal barış ihtiyaçlarının belirlenmesi çok önemli. Topluma ve özellikle dirençli kesimlere Barışın olası kazanımlarını anlatmak çok önemli. Bizim böyle bir geçmiş tecrübemiz var. Akil İnsanlar Heyeti'nin çok değerli çalışmaları ve raporları var. Burada farklı kesimlerin ihtiyaçları, korkuları, beklentileri raporlanmıştı.
Köy korucuları da silahsızlandırılma ve mevzuat geliştirilmelidir
Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir de bu anlatılırken topluma Bizde çatışma çözümünde 'yeniden çerçeveleme' dediğimiz bir metot kullanılabilir. Şimdi bu DDR dediğimiz nedir? Kısaca ondan bahsedip bundaki sonuçları göstermek istiyorum. Ne olursa başarısız oluyor? Çatışma sırasında eline silah almış güçler çatışma sonrası toplumlarda hem barış inşasının destekleyicisi hem de istikrarsızlığın kaynağı olarak küçükte rol oynayabiliyorlar. Silahsızlanma, silahsızlandırma, serbest ve entegrasyon süreçlerinin temel hedefi bu silahlı güçlerin sağlıklı bir sivil yaşama kazandırılması ve bütünleşmiş, sürdürülebilir bir demokrasi tesis edilmesidir. Burada önemli olan şey sadece eline silah almış örgüt üyelerinin değil, bu süreçte silahlandırılmış köy kurucuları gibi silahlı güçlerin de silahsızlandırılması ve onlarla ilgili de mevzuatlar geliştirilmesidir.
Güven ancak karşılıklılık ilkesiyle yürüyebilir
Bu aşamanın belki de en zor olan, kısmı aslında topluma eklenme süreci. Çünkü çok hassas. Güvenlik ve emniyetini gerektiriyor bu süreç. Güven ancak karşılıklılık ilkesiyle yürüyebilir. Taraflardan biri güven arttırıcı bir adım attığında karşı tarafın da bu adıma karşılık vermesi zaman içinde yavaş yavaş freni oluşturur. Güven yolda inşa edilir. Güven arttırıcı mekanizma yıllarca düşmanlaştırdığımız tarafların tekrar ete kemiğe bürünerek karşınıza konuşabileceğiniz bir insan olarak çıkmasının sağlanması, çatışmanın tekrar nüfus etmesinin önlenmesi ve görüşmelerin derinleştirilmesi için gerekli.
Silahlar teslim edildi. Ama toplumsal barış tam olarak sağlanmadığından gündelik şiddet olasılığı devam ediyor. Sürecin topluma iyi anlatılması, sağlıklı toplumsal hayata geçişi için çok önemli.
Ne yapacağız?
Kurumsal kapasite eksikliği başka bir sorun. Programların kötü planlanması, fonların yanlış kullanılması, merkezi otoritelerin yerel gerçekleri dikkate almaması, sivil toplum, yerel liderler ve toplulukların sürece yeterince dahil edilmemesi başka bir sorun. Silahların tamamen toplanamaması güvenlik için eğer bu güven sorunu aşılmazsa silah kaçakçılığı ve bölgesel çatışmalar nedeniyle silahsızlanma kalıcı olamıyor.
Son olarak da siyasal irade ve yolsuzluk devlet ya da uluslararası aktörlerin DDR süreçlerinin samimi biçimde sahiplenmemesi kaynakların yönetimde sorunlara, yolsuzluğa yol açılıyor.
İki tane önemli şey söyleyeceğim. Kimlik ve kültür ve güven eksikliği. Etnik çatışmaları kimliklerin kabul edilmemesinden kaynaklı süreçler olarak tanımlarsak kalıcı kalması için de bu kimlikleri bir tür eşit kabullük ve aidiyet hissi verilmesi gerekiyor. Bu bazen coğrafi özellikle oluyor, bazen kültürel özel özerklikle oluyor. Diğeri ise ilişkisel anlamda da kültürel asimilasyon, nefret söylemlerinin engellenmesi, toplumsal ilişkilerin geliştirilmesi açısından çok önemli.”