
‘İstanbul Sözleşmesi yeniden hayat bulmalı’
- 09:02 30 Haziran 2025
- Güncel
Elfazi Toral
İSTANBUL – Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin 4’üncü yıldönümüne dair konuşan Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan, “İstanbul Sözleşmesi bu ülkede yeniden hayat bulmalıdır” diyerek, kadınları ve çocukları koruyan, şiddeti engelleyen bir mekanizma haline gelmesi için mücadele edeceklerini vurguladı.
İstanbul’da 2011’de imzaya açılan ve bu nedenle “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik her türlü şiddetle mücadelenin uluslararası standartlarını belirleyen çok kapsamlı bir metindir. 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı ve onaylayanı Türkiye oldu. Ancak Türkiye, 20 Mart 2021’de yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile sözleşmeden çekilmiş ve bu karar 1 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdi.
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini insan hakları ihlali ve ayrımcılığın bir biçimi olarak tanımlarken; şiddetin fiziksel, sosyal, ekonomik, cinsel ve psikolojik boyutlarını kapsayan çok yönlü bir yaklaşım sunuyordu. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadın hareketi tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Kadınlar, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden hayata geçirilmesi için o günden bu yana mücadelesine devam ediyor.
Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan, Türkiye’nin 1 Temmuz 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Sözleşme içeriğini toplumsallaştırmak gerekiyor’
Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin günden güne arttığını söyleyen Dilek Başalan, artan şiddete karşı kadınların sokaklarda ortak bir mücadele hattı geliştirdiğini belirtti. 6284 sayılı yasayı anımsatan Dilek Başalan, “Türkiye’de kadına yönelik politikalar mevcutta var gibi görünüyor ama pratiğe geçmesinde ve kadınların hayatlarına dokunma konusunda bir eksiklik var. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi 6284 kanunu var ama etkin yararlanamıyoruz. Tüm kadınları, tüm çocukları kapsayan bir yerde durmuyor. İstanbul Sözleşmesi bir kazanımdı bizim için. Fakat bir kadının sadece şiddete maruz kaldığında başvuracağı bir mekanizma olarak görmemeliyiz. Sistem de bunu böyle entegre etmemeli. Şiddeti önleyici bir sözleşme olması gerekiyor. Sözleşmenin içerisindeki her şeyi toplumsallaştırmak gerekiyor. Elimizde uluslararası bir sözleşme, bir kâğıt, bir evrak değil bu. Çünkü kadınlara yönelik şiddet ve kadın mücadelesi bir evrak veya bir kâğıt içerisine sığacak bir şey değil. Bahsettiğimiz şey çok yaşamsaldır. Bu canlı ve yaşamsal dinamik hali içinde karşımızdaki şeyin de canlı olması gerekiyor” dedi.
‘İstanbul Sözleşmesi bu ülkede yeniden hayat bulmalı’
Kadınlara yönelik sözleşmelerin toplumsallaşması gerektiğini dile getiren Dilek Başalan, yasaların toplumdaki şiddeti engelleyen ve önleyen bir mekanizma haline getirilmesi gerektiğini söyledi. Kadınların “hakikati” savunduğunu paylaşan Dilek Başalan, “Biz kadın hakikatini, kadın mücadelesini savunurken kadın hareketinin kendini bulma, öz savunma mekanizmasını geliştirmesi sözleşmeler kadar önemlidir. Bu pratikler, sözleşmeleri de diri tutan en önemli şeylerden biridir. İstanbul Sözleşmesi şu an yürürlükte değil. Kadına yönelik şiddeti önleyecek politikalar geliştirildi mi? Hayır, geliştirilmedi. 2024 yılı verilerinde kadına yönelik şiddet rakamları çok yüksek. Korkunç derecede kadın cinayetleri var. 2024 yılında verilerin çok arttığını gördük. Şiddetin ve katliamın en çok aile içerisinde, kadına yönelik şiddet şeklinde arttığını görüyoruz. Çocuğa yönelik şiddetin ve istismarın da günden güne arttığını görüyoruz. O yüzden bu ülkede İstanbul Sözleşmesi yeniden hayat bulmalıdır. İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler bizim için sadece hukuki dayanak olmaktan çıkmalıdır” dedi.
‘Etkin uygulanması için mücadele edeceğiz’
Dilek Başalan, son olarak şunları ifade etti: “Tüm sözleşmeler toplumsallaştırılmalıdır. Kadın hakikati ve kadın mücadelesi ile ortak zeminde tartışılmalıdır. Ancak bu şekilde olursa kadına yönelik şiddetin önüne geçmiş oluruz. Tüm kadınlarla birlikte hem savunur hale getirebiliriz hem de yaşamlarımızı yaşanır hale getirebiliriz. İstanbul Sözleşmesi, biz kadınlar için çok önemli bir uluslararası sözleşmeydi. Bu sözleşmeden çekilme, kadın mücadelesinin kazanımlarını gasp etmek için atılmış bir adımdı. Bu sadece sözleşmeye dönük bir saldırı değildi. Bizim kazanımlarımıza ve kadın mücadelemize dönük bir saldırı olarak görmeliyiz. Buna dair bir öz savunmamız olmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesi için hem uluslararası mücadeleyi hem de toplumsal mücadeleyi yürütmek gerekiyor. Kadın mücadelesini çok daha ileriye taşımak, örgütlenmek gerekiyor. Kadınlar, kadın örgütlülüğünü güçlendirmeli. 6284 yasasının kadınları ve çocukları korumak için daha etkin uygulanması gerekiyor. Kadınları ve çocukları koruyan, şiddeti engelleyen bir mekanizma olması için mücadele edeceğiz.”